3 Ağustos 2011 Çarşamba

Ölümsüzlüğün rengi ne renk?

Kayıp bir yapboz parçasıyım. Ruhumun kurumuş topraklarını gözyaşlarımla suluyorum. Ben ağladıkça, sen filizleniyorsun. Oksijensiz umutlar besliyorum.. Hayatımın geri kalanını, fotoğraflarından izliyorum.

Ve sen, su gibisin.. Dokunsam, bütün güzelliğin bozulacak sanki. Yüzündeki çizgiler belli ki yüzyıllar öncesine ait. Soğuk ve yaşlı yıldızlar gibi kayıyorsun gökyüzünde. Seni izleyip hayran kalıyorum. Dünya dursun istiyorum. En acı son benimki olsun..

Seni bekledim ben.
gece..
gündüz..

hep bekledim..

Rüzgarla yarıştım bazen.. Bazen şaha kaldırıp ümitlerimi, gökyüzünü selamladım. Güneşle birlikte ben de battım bazen. Ama ömür dediğin nedir ki? Gün doğumu, gün batımı.. Güneş demişken, güneş geç doğuyor burada. İç savaş çıkarıyorum kendimde. Dilsiz isyanlarıma kör ressamlar şahit.

Ne yağmurlar ıslatacak şimdi beni,
ne de yakamozlar..

Kadehler dolusu sahte mutlulukla ve yine günahlarımla başbaşayım. En anlamlı susuşu sahiplenişlerimin.. Susuşum, vazgeçişim değil.

Zaman her yerde aynı hızla mı akıyor? Hangi süvari taşıyor onu sol elinde?
bu kadar hızlı..
bu kadar yavaş..

Teslim oluyorum. Her yeri beyaza boyayıp inatla.. Bütün savaşçılarımı geri çekiyorum.
Silahsızım!

Teslim al beni!