16 Ağustos 2013 Cuma

Ölüm bizi birleştirene kadar..

Sabah odamın aralık penceresinden süzülen güneşle uyandım. Gözümü açtığımda önce bembeyaz gelen ışığa alışmaya çalıştım. Gözlerim acımaya başladığı anda elimin tersiyle gözlerimi kapattım. Saati görebilmek için hafifçe yana doğru eğilip baktım. Saat sabahın 8’iydi. Yataktan çıkmak istemiyordum. Güneşli günlerden nefret ediyordum. Sıcaktan nefret ediyordum. Tek hamlede doğrulup yataktan kalktım. Mutfağa doğru yürüyüp dolaptan soğuk bir bira aldım. Her zamanki monotonluğuyla mutfaktaki yüksek masanın önünde duran demir bar sandalyesine oturdum. Filiz’in özenle katlayarak koyduğu geçen günün gazetesini alıp öylesine göz attım.

Hiçbir şey ilgimi çekmiyordu. Hiçbir şeyi merak etmiyordum. Yaşamak öyle bir hal almıştı ki, sanki hiçbir zaman gelmeyeceğini bildiğim bir otobüsü bekliyordum. Hiçbir zaman geçmeyeceğine emin olduğum bir durakta oturmuş bekliyordum sadece.

Bir anda dışarıda yağmur başladı. Güneş kayboldu ve yerini gri bulutlara bıraktı. Yağmurlu havaları seviyordum. Özellikle Lara’nın ölümünden sonra daha da çok sevmeye başlamıştım. Canımı o kadar yakıyordu ki, bu mazoşistçe duyguyla baş etmeyi bile çoktan bırakmıştım. Sadece camın önüne doğru yürüyüp yağmurun sesini dinlemeye başladım. Camı açıp dışarının kokusunu içime çektim. Serin hava yüzüme çarpıp burun deliklerimden ciğerlerime doldu. Ağlamak istiyordum ama gözyaşlarımın akacağından emin değildim. Bir anda Filiz’i düşündüm. İşe gitmek için her sabah evden 7’de çıkardı. Akşam dönmesini bekleyip başımı göğsüne gömüp ağlayabilmeyi hayal ettim. Ama bu hayalimden çabuk vazgeçtim. Hızlıca üstümü giyinip evden çıktım. Atölyeye doğru yürürken birçok şeyi aynı anda düşünüyordum ama asıl sorun hiçbir düşünceye odaklanamıyor oluşumdu. Aklıma geldikçe canımı yakan o ismi telaffuz etmemeye çalışıyordum ama her seferinde karşı konulamaz bir dürtü bana o ismi yüksek sesle söylememi emrediyordu.

"Lara.. Ölümünden ben sorumluyum."

Sonra insanlık dışı bir dürtü daha bana bunları düşünmemin saçmalık olduğunu söylüyordu. Bir anda beynimin ve bedenimin ikiye bölündüğünü ve benden iki tane olduğunu hissettim. Ama bir de ben vardım. Bana ne yapmam gerektiğini söyleyen iki sesin dışında bir de dinleyen ben vardım. Belki de ikiden fazlaydı diğerleri. Belki 3, belki 5.. Belki daha da fazla. Tüm bunları düşünürken nasıl atölyeye geldiğimi, kapıyı nasıl açtığımı, merdivenlerden nasıl çıktığımı ve banyoya nasıl geldiğimi bile hatırlamıyorum. Aynadaki aksimle gözgöze gelince farkına varabildim. Tozlu aynayı elimle silip gözlerimin içine dikkatlice baktım. Gözbebeklerim her zamanki gibi kocaman görünüyordu. Bazen öyle büyürlerdi ki, mavi kısmı tamamen yok olur ve gözlerim simsiyah görünürdü. Dışarıdan gören biri kolaylıkla hap kullandığımı düşünebilirdi. Ama bunun yanında sakin ve soğukkanlı tavrım bu düşünceyi hemen yok edebilirdi.

Çalan telefona doğru yürürken akşam ne yapacağımı düşünüyordum. Telefonu açtım ve karşımda kadife gibi yumuşacık ve gölgeli ses “Nasılsın” diyordu. Bu sesi tanıyordum. İçimi rahatlatıyordu. Huzur doluydu.

-İyiyim Filiz. Sen nasılsın?
-Sabah öyle güzel uyuyordun ki, uzun zamandır huzur içinde uyuduğunu görmemiştim. O yüzden uyandırmak istemedim. Umarım geç kalmamışsındır. Yapacağın işler olduğunu söylemiştin.
-Biraz önce geldim. Pek geç sayılmaz.
-Tamam o halde. Ben merak ettiğim için aramıştım. Konsantrasyonunu dağıtmayayım. İyi çalışmalar.
-Sana da.

Atölyedeki tamamlanmamış heykellere baktım. Oturup izledim bir süre. Hepsi birbirinin aynısıydı. Beğenmediğim için yarım bıraktığım ama bozmaya kıyamadığım büstler. Yüzlerinde eksik olan bir şeyler vardı. Gören herkesin Lara'nın yüzü olduğunu anlamasına rağmen, bir eksiklik hissediyordum bakışlarında. Bir şeyler yanlıştı. Bir şeyler beni tatmin etmiyordu. Belki de yüzünü unutmaya başlamıştım.

Bir leğen dolusu yeni kil hazırlayıp tekrar baştan yapmaya başladım. Her hareketimde bir kez daha hatırlıyordum geçmişi. Kendimi bir kez daha yargılıyordum. Bu suçluluk duygusunu tekrar tekrar kendime yaşatmak için yapıyordum belki de bütün heykellerimi. O kadar dalmıştım ki düşüncelere, zilin çaldığını uzun bir süre fark edemedim. Aşağı inip kapıyı açtım. Siparişini teslim almak için gelen müşteriyi içeri davet etmedim. İnsanların içeride duran 26 aynı büstü görmesinden ve takıntılı bir manyak olduğumu düşünmesinden rahatsız oluyordum. Bu yüzden çok nadir misafir kabul ederdim atölyeme.

Yukarı çıkıp müşterinin sipariş verdiği büstü güçlükle aşağı indirdim. Halsiz olduğumu hissediyordum. Geceleri o kadar zor uyuyodum ki, bazı zamanlar uykuyu beklemektense uykusuzluktan sızana kadar televizyonun karşısında otururdum. Sonunda Filiz'in yüzümde gezen eliyle uyanır ve onun sevgi dolu bakışları ve gülümsemesini görürdüm. Beni uyandırıp yatağa götürür ve ben uyuyana kadar beni izlerdi.

Müşteriye heykeli teslim ettikten sonra başladığım yeni büste devam etmek için yukarı çıktım. Burnu ve ağızıyla saatlerce uğraştıktan sonra pes edip onu da bıraktım. Dolaptan bira alıp kafama diktim. Yine beynimin içinden gelen bir emirle aynı şeyi fısıldadım.

"Lara.."

Atölyeden çıkıp Filiz'in iş yerine doğru yürüdüm. Beni görünce kısa süreli bir şaşkınlığın ardından yüzündeki ifade yine o sevgi dolu gülümsemeye dönüştü. Sarılıp boynumdan öptü. Bir şeylerin ters gittiğini biliyordu ama üstüme gelmesinin beni daha çok bunaltacağını düşündüğü için hiçbir şey sormuyordu. "Benim de işlerim bitmek üzere, sana bir kahve söyleyeyim; bu arada işlerimi tamamlar çıkarız" dedi o yumuşacık sesiyle. Tepki vermedim. Odada duran tek kişilik iki deri koltuktan mor olanına geçip oturdum. Lara moru çok severdi. Onun dalgalı saçlarını düşünüyordum. Bebek pudrası gibi kokan teni geliyordu aklıma. Gözyaşlarım biriktiği için görüşüm buğulandı birden. Yerimden kalkıp pencereye doğru yürüdüm. Camı açıp derin bir nefes aldım. Aşağıya baktım. 21.kat. Kaç saniyede betona çakılırdım? Basit bir matematik hesabı yaptığım sırada Filiz'in sesiyle irkildim. "Kahven hazır sevgilim." Kahvemi içerken düşüncelere daldım yeniden. Ve o gün, o anda karar verdim, bugün ölmeye.

Bugün Lara'nın ölüm yıl dönümü. 15 Ocak. Yanına geliyorum sevgilim. Bu bir intihar notudur.