3 Ocak 2014 Cuma

5.50

gecenin 3'ünde attım kendimi sokağa. kabataş'tan sirkeci'ye kadar yürüdüm. birkaç sokak köpeği dışında kimse yoktu caddede. gara girip oturdum boş banklardan birine. karşı bankta yeşil ceketli bir evsiz uyuyordu. uzaktan bir müzik sesi geliyordu. ya da şarkı benim kafamın içindeydi.

"şimdi uzaklardasın.."

etrafıma bakındım, gözüm gardaki büyük saate takıldı. saatin saniye kolu yoktu. sonra saniyesiz saatleri düşündüm. saniye kolu olmayan saatler, beklediği kimse olmayan insanlar için üretilmiştir. çünkü zamanı yavaşlatır. zaman daha yavaş ilerliyormuş gibi hissettirir insana. saniyesiz saatler, zamanla işi olmayan insanlar içindir.

saat 4'ü 10 geçiyordu.

"..gönül hicranla doldu."

kendimi dışarıdan görebilseydim eğer, bir deli olduğumu düşünebilirdim. beyninin içinden geçen düşüncelerin hızına yetişemeyen bir deli. bu yüzden konuşmuyordum kimseyle. kafamın içinde bağırıp duran binlerce sesten o kadar ağrıyordu ki başım, kimseyi dinlemiyordum bu yüzden.

"hiç ayrılamam derken.."

kaybettiğim insanları düşündüm. terk ettiklerimi, terk edenleri. bir şekilde hayatıma dahil olmuş ama kalmayı becerememiş insanları. dostum dediğim insanların giderken arkalarına bile bakmadıklarını düşündüm. belki de gerçekten kötü biriydim ben. insanları üzmüş, kırmış, kızdırmış olabilirim; ama ben de üzüldüm, kırıldım ve kızdım zaman zaman. kırıldığım için kanattım kim elini uzattıysa. belki de gerçekten kötü biriyim.

"..kavuşmak hayal oldu."

kendimle bütün gece konuştum, sabaha kadar. 34 yıldır kendimden kurtulmaya çalışıyorum, hiçbir faydası yok. ne zaman kendimle barışacak gibi olsam bir yumruk yiyorum kendimden. ağzımdaki dört dişi ve sol elimin yüzük parmağını kendim kırdım. saate bakarken geçiyordu bunlar aklımdan. tek bir ses yoktu uzaktan gelen müzik sesi dışında. ya da kafamın içinden.

"sevda bahçelerinin çiçekleri hep soldu.."

kalktım oturduğum banktan. tren bekleyen 5-6 kişi, bankta uyuyan evsiz ve yerleri süpüren yaşlı adamdan başka kimse yoktu garda. ben bile orada olmayabilirim. tavanda asılı duran saniyesiz saate doğru yürüdüm. saat 5'i 25 geçiyordu. trenlerin arasından geçip demiryoluna indim. yürüdüm bir süre. artık saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama zamanı gelmiş olmalıydı. tren yolunun ortasında durup, bağıra bağıra üstüme gelen trene bakarak mırıldanıp eşlik ettim şarkıya..

"..çiçekleri hep soldu."