31 Ocak 2014 Cuma

üzgünüm yosef.



Lusin, okuduğu mektubun etkisiyle ne yapacağını bilemez bir halde evine son bir kez bakarak kapıyı çektikten sonra apartmanın içinde merdivenlere oturup bir süre sessizce ağladı. Sanki anahtarlarını içeride unutmuş da kapıyı geri açamıyormuş gibi hissediyordu. Oysa anahtarları sarı montunun sol cebindeydi. Ağlaması kesildikten sonra isteksizce yerinden kalkıp asansöre doğru yürüdü. Topuklarının sesi apartmanın eski duvarlarında yankılanıyordu.

Elindeki küçük beyaz valiziyle bir süre amaçsızca sokaklarda dolandı. Bir yandan gözlerinden süzülen yaşları silmeye çalışırken, bir yandan da soğuktan kızarmış burnunu eliyle kapatıp ısıtmaya çalışıyordu. Ne hissettiğini bilmiyordu. Okuduğu satırlar Patil'in sesiyle kulaklarında yankılanıyordu.

Bir gece hep beraber arkadaşlarının doğum günü partisindeyken, Lusin henüz Yosef'le tanışmamışken, Patil birdenbire Yosef'ten bahsetmeye başlamıştı. Sarhoştu ve sarhoş olduğu zamanlarda çekilmez bir insan haline dönüşüyordu. Lusin'le tanışalı henüz 1 hafta bile olmamışken ona eski sevgilisini anlatması Lusin'i biraz germişti. Ne diyeceğini bilemediği için nezaketen gülümseyerek dinliyordu Patil'i.

-"Yosef aslında çok iyi biri, belki de dünyanın en iyi adamı olabilir. Ama biz onunla birbirimize pek de uygun değildik. Bu yüzden ayrılmamız en doğru karardı. Ama yine de onu bir insan olarak çok seviyorum. O çok iyi biri gerçekten."

Son cümlesini söylerken "çok" kelimesini abartmış, birkaç kez arka arkaya yinelemişti. Lusin, Patil'i samimi bulmuyordu. İlk günden itibaren kendisine kırk yıllık dostuymuş gibi cana yakın davranmasının ardında Patil'de yanlış olan bir şeyler seziyordu. Zaten Lusin laubalilikten hiç haz etmeyen biriydi. Patil'in herkese mavi boncuklar dağıtarak gülücükler saçması Lusin'i rahatsız etmişti. Ortamı bozmamak için sessizce bir köşede oturmuş ve Patil'in Yosef'le ilgili en ince ayrıntısına kadar anlattığı anıları dinlemek zorunda kalmıştı. Kaba bir insan gibi algılanmamak için dikkatle Patil'i dinliyormuş gibi görünen ve onun abartılı samimiyetine karşılık verebilmek için arada isteksizce gülümseyen Lusin sohbet sırasında Patil'in ne kadar da çirkin biri olduğunu düşünmeden edemiyordu. Gözlerinin arasındaki orantısız boşluk, çocuk masallarında tasvir edilen cadılarınkine benzeyen burun ve bütün yüzünün neredeyse yarısını kaplayacak kadar büyük ağzıyla Patil, gerçekten de Lusin'in gördüğü kadar çirkindi. Bir Hintli kadar esmer tenine rağmen, kısacık kestirdiği saçlarını beyaza yakın bir sarıya boyamıştı. Kaşları da buna rağmen simsiyahtı. Kahverengi gözlerini güzelleştirebileceğini düşünerek mavi lens takmış fakat lens, onu komik duruma düşürmek dışında başka hiçbir işe yaramamıştı.

Sonunda Yosef'in de doğum gününe katılmasıyla Lusin, Patil'den bir süreliğine kurtulabilmişti. O geceyi dün gibi hatırlıyordu. Patil'in Yosef için söylediklerini de. Mektupta okuduğu cümlelerle birebir aynıydı o gece duydukları. Patil ve Yosef'in ne kadar süre birlikte olduklarına dair hiçbir şey bilmiyordu. Sormamıştı daha önce. Yosef de hiç bahsetmemişti. Mektupta anlatılanların doğru olduğuna inanması için hiçbir gerekçesi yoktu Lusin'in, ama yine de inanmıştı. Yalan olmasını çok istedi. Yosef'e karşı duyduğu büyük aşka rağmen, kendisini sinirlendiren şeyin yıllar önceki o doğum günü akşamı olduğunu biliyordu. Çünkü Patil İtalya'ya gideceğini söylediğinde, Yosef ağlamıştı. O zamanlar Yosef'i tanımıyor olsa da kendisi için bir kez bile gözyaşı dökmemiş olan adamı başka bir kadın için ağlarken görmüştü. Çünkü o geceyi iyi hatırlıyordu. Bu kadar zamandır aklına getirmemeye çalışsa da biliyordu Yosef'in Patil'e bakarken nasıl da gözlerinin içinin güldüğünü. Bu yüzden gerçekle hiçbir ilgisi olmayan düşüncelere kapılıyordu kendi kendine. Yosef'in belki de sırf Patil'den intikam almak için kendisiyle birlikte olduğunu bile düşünüyordu.

Ne kadar süre bunları düşünerek yürüdüğünün farkında değildi. Deniz kenarındaki banklardan birine oturmuş, kucağında duran küçük beyaz valizini sıkı sıkı tutuyordu. Artık gözyaşları durmuş, yerine içinde büyük bir öfke oluşmuştu. Bugüne kadar biriktirdiği bütün kırgınlıklar ve kızgınlıklar bir çığ olup üzerine düşmüştü sanki. Kıpırdayamıyor ve nefes alamıyordu. Ne yapacağını düşünecek olsa, tekrar gözleri doluyor ve hiçbir ihtimali doğru düzgün değerlendiremiyordu. Bir süre daha bankta oturduktan sonra yerinden yavaşça kalkıp bir otele gitti.

Geceyi otelde geçirdikten sonra sabah erkenden uyanıp Patil'in kızkardeşinin çalıştığı iş yerine doğru yola çıktı. Kendisini hatırlatma gereği duymadan hemen söze girip acilen Patil'e ulaşması gerektiğini söyledi. Kurbanını bulmaya çalışan bir seri katil kadar soğukkanlıydı. Sokaklarda amaçsızda dolanırken büyük demir parmaklıklı İtalyan konsolosluğunun önünde buldu kendini. Bir süre binaya boş boş baktıktan sonra içeriye girdi. Sırada bekleyen insanlara doğru yavaş adımlarla yürüyüp beklemeye başladı. İçinde tuhaf bir tedirginlik ve korku hissediyordu. Ne yaptığı konusunda hiçbir fikri yoktu ve kendinden korkmaya başlamıştı. Yarım saatlik bekleyişinin ardından evraklarını teslim ederek otele döndü.

Yosef'i düşünmekten yattığı yerde dönüp duruyor, bir türlü uyuyamıyordu. Hissetiği üzüntüye dayanamadığından kendini Yosef'le ilgili kötü şeyler düşünerek rahatlatmaya çalıştı fakat hiçbir işe yaramadı. Gözyaşlarından ıslanmış yastığı kenara fırlatıp diğer yastığı aldı ve uyumaya çalıştı. Saatlerce yatakta dönüp durduktan sonra uyuyakaldı.

Torino uçağının kalkmasına 3 buçuk saat vardı. Eşyalarını valize yerleştirip otelden ayrıldı. Havalimanına vardığında içinde hiçbir şey hissetmiyordu. Daha çok bir rüyada gibiydi. Çünkü bundan sonrasının ne olacağını kendisi de bilmiyordu. Oldukça tedirgin adımlarla polis noktasına yaklaştı. Valizini bırakıp geçti. Valizin çıkmasını beklerken gözlerinde biriken yaşları daha fazla tutamadı. Telaşla valizi alıp bilet gişesine doğru hızlı adımlarla yürüdü.

-Bodrum'a ilk uçuş kaçta.
-1 buçuk saat sonra efendim.
-1 bilet alabilir miyim?

İçinde kopan fırtınalar Lusin'i hiç bilmediği ve tahmin edemediği bir geleceğe sürüklüyordu. İki buçuk dakika içinde karar verip Torino'ya gitmekten vazgeçti. Yosef'i terk edip Bodrum'a doğru yola çıktı. Lusin Bodrum uçağına binip yerine oturdu ve çantasındaki telefonu çıkararak kapattı.

Aynı dakikalarda Yosef arabasını park etmiş, evin ışıksız pencerelerine bakıyordu.