2 Mart 2014 Pazar

insan en çok mutsuzken hata yapar.

mutsuzluğun üzerime yapıştığını, ne yaparsam yapayım gülümsemekten bir adım daha öteye gidemeyeceğimi anladığımda vazgeçtim kahkahalardan. gülmek, istemdışı bir eylemdi. zorla gülümsemeye imkan vermiyordu yüz kaslarım. oysa o kadar inanmıştım ki varlığına mutluluğun. her sabah gözümü açtığımda karşımda duruyordu.

soğuduğu için bardakta yarım bırakılmış çay gibi hissediyorum şimdi. içsen, ziyan olmasın diye içeceksin; ayıp olmasın çaya diye. şeker atsan erimez, dökmeye de kıyamazsın.

bir şeyleri yanlış yapıyor olmalıyım,
bir yerlerde bir hata..

belki de haklıydın; beni sevmek dünyanın en zor işiydi. çünkü sevilmeye değer olduğuma hiçbir zaman inanmadım. bir bildiği olmalıydı beni sevmekten vazgeçenlerin. "ölene kadar seveceğim" diyenlerin ölmeden vazgeçmesinin bir sebebi olmalıydı. çünkü ölmek sürdürülebilir bir eylem değildi; ölmek, herhangi bir zamanda olmuş ve olmakta olan bir şey olamazdı. sonlanmış bir durumun ifadesiydi ölmek. "ölürken" diye başlayan cümlelerin hepsi dilbilgisi kurallarına aykırıydı.

"ölene kadar seveceğim" cümlesi basit bir yalan değildir. soyut yaklaşılacak olursa anlamlı bir cümle bile olabilir. ölmeden önce vazgeçtiği için suçlanamaz hiç kimse. çünkü kelimelerin bir de mecaz anlamları vardır.

ve bir mecaz bir kelimeye ancak bu kadar yakışabilir.