2 Ekim 2014 Perşembe

gözlerini kapa; açtığında, kötü biri olcam.

Hayatın bir arka kapısı olsaydı, arkama bile bakmadan kaçardım. Öyle bir kapana kısılmışlık hali yaşadığım. Çok zaman, kendimi sakinleştirmek için en çok da; kendi cenazemi hayal ediyorum. Annem ve babam dışında, beni koşulsuzca seven ve aramızda kan bağı olmayan birkaç kişi de orada. Diğerlerinin gözyaşları buharlaştığında bile, geceleri gizli gizli ağlayacak olan 4-5 kişiyi düşününce vazgeçiyorum sadece "ölmek" fikrinden. Ah babam. Öyle üzülür ki. Belki de yetişkinlik hayatı boyunca ilk kez benim cenazemde ağlar. Ya annem? Kahrından ölebilir bile. Kendi cenazemi düşününce vazgeçiyorum ölmekten. Hiç olmazsa, ne yaparsam yapayıp, ne kadar çuvallarsam çuvallayayım; yine de beni sevmekten vazgeçmeyecek olan bir ailem var.

Ama istediğim ölmek falan değil. Hiç varolmamış olmak. Gidişimle yaşatacağım acı yerine, hiç dünyaya gelmemiş olmayı dilerdim. Herkesin zihninden usulca silinmeyi, içinde bulunduğum bütün anıları da giderken beraberimde götürmeyi isterdim. Çünkü kimseye böyle bir acı yaşatmaya hakkım olmadığını düşünüyorum.

Öyle boktan bir hayat yaşadım ki, geriye dönüp baktığımda hatırlayabileceğim hiçbir güzel hatıram yok. Üstelik kötülerin üzerine, iyi olan yenilerini de koyamıyorum. Derimi yüzmüşler gibi canım yanıyor. Geçmişi unutamamak yani. Hani, öyle oturduğu yerden, geçmişe takılıp kalma demesi kolay insanın. Oysa geçmiş dediğin şey; senin varoluş sebebindir. Yani seni, sen yapan. Ama her şeye rağmen iyi kalmayı başarmış bir parçam var. İnsanların bunu görmek yerine, sürekli olarak, nasıl bir ortamda büyüdüğüm, neler yaşadığım, ne acıların karşısında dimdik ayakta durmaya çalıştığımla ilgili zerre kadar fikri olmadan beni yargılamasına ve elini uzatmak yerine, aslında benim de hoşuma gitmeyen yönlerimi yüzüme vurarak, beni daha da itmesine tahammül edemiyorum. Yani ben agresifim. Tek özelliğim bu mu? Güzel olan hiçbir yanım yok mu? İnsanların sürekli olarak hırçınlığımı dile getirmesi kendimi bok gibi hissetmeme ve daha da hırçınlaşmama sebep oluyor. Psikolojiden bi bok anlamadıkları gibi, "sevmek"ten de bir bok anlamıyorlar. Birinin ne olmasını istiyorsan, ona sürekli olarak öyle olduğunu hissettireceksin. Bu iki kere ikinin dört ettiği kadar kesin bir şey. Sürekli kötü yanlarımı dile getirip, iyi biri olmamı beklemeleri kadar aptalca bir yaklaşım olamaz.

Sonra ne oluyor? Ben ne zaman, sevdiği insanı öven, yerlere göklere sığdıramayan, onun hep iyi yanlarından bahseden insanları gördükçe daha da hırçınlaşıyorum. Bunu ben de hak ediyorum çünkü. İnsanların kalbini kırmamak için, onları mutlu etmek için, bazen sırf onlar mutlu olsun diye kendimi bile hiçe sayarak, birilerinin yüzü gülsün diye çok çaba sarf ediyorum. Ben karşımdaki insanı düşünebiliyorum. Aptalca ev işlerini, her kadının normal olarak gösterdiği kıskançlığı içime gömmeye çalışmamı, karşımdakinin söylediği ya da yaptığı bir şeye kırılsam, üzülsem, sinirlensem de çoğu zaman sineye çekmemi saymıyorum bile. Bunları defalarca, defalarca yapıp; bir kere çuvalladığında ise, ondan öncesinde o defalarca yapışlarının hiçbiri bilinmiyor; tek göze batan o çuvallayışın oluyor. Yani ben, bir ay boyunca bir kez bile sesimi yükseltmesem; ama en sonunda dayanamayıp bir gün bir patlama yaşasam da, geri kalan yirmi dokuz gün bir anda yok sayılıyor. Sanki sinirlenmek insanca bir tepki değilmiş gibi.

Herkes kendini olduğu gibi kabul ettirmeye çalışıyor da, kimsenin karşısındakini olduğu gibi kabul etmeye niyeti yok. Yani sen sakin bir hayat yaşayıp, sakin bir ortamda büyüdün ve hiçbir acıyla baş etmek zorunda kalmadığın için sakin bir insan oldun diye, senin dışındaki herkesin de böyle olmasını bekleyemezsin. Ben sakin bir hayat yaşamadım, sakin bir ortamda büyümedim ve boyumu aşan acılarla savaşarak geldim bu güne. Ve buna rağmen; buna rağmen sakin bir insan olmak için ölesiye bir mücadele veriyorum kendimle. Bir katil olmamak için mesela. İyi bir insan olmak için. İçimde sadece kırıntısını bıraktıkları iyiliği çoğaltmak için, normal bir insan olmak için ekstra bir çaba sarf ediyorum. Senin hiç zorlanmadan yaptığın şeyler için, ben ölümüne mücadele ediyorum. Hiç değilse bu mücadelem takdir edilebilecek bir şey değil mi? Kendimi bıraksaydım ve kötü bir çocukluğun arkasına sığınıp da kötü biri olsaydım; kolay olanı yapsaydım ama en azından kendimden olanlara kendimi kabul ettirseydim, daha mı iyi olurdu benim için diye düşünüyorum. Yani verdiğim savaşın farkında bile olmayıp, kendime rağmen, kendime karşı, kendimi alt etmeye çalışarak, hiç pes etmeden, yılmadan usanmadan, inatla ve umutla iyi şeyler dileyebiliyor oluşuma saygı göstermeyen insanların arasında sıkışıp kalmaktansa, hiç mücadele etmeden kötü biri olmak en kolayı.

Belki de siz bu iyiliği hak etmiyorsunuz.