24 Şubat 2015 Salı

Never again.

Büyük bir krizden sonra sonunda Ankara'ya dönebildim. Kalmak için yarattığım bahanelerle daha fazla dayanamazdım. O yüzden Ankara'ya dönmek için güzel sebeplere ihtiyacım vardı. Yeni ev arkadaşları, Serkan'ın yeni numarası ve yeni bir dövme gibi mesela.. Hızlı bir giriş oldu ama uzun bir süre bu adaptasyon sorunuyla baş etmem için yeterli güzellikte.

Kuzenlerimden birini çok özlemiştim. Neden bilmiyorum. Onu hep diğerlerinden bir miktar daha fazla sevdim. Öz abim gibiydi yani. Sanırım her şeyime burnunu soktuğu için ve hep beni koruyabilecek kadar cesur gördüğüm için onu. Lise 1'deyken evden kaçmıştım. Üstelik ardımda bir intihar mektubu bırakarak. Teyzemin belediye başkanı falan tanıdıkları vardı. Diğer teyzemin milletvekili arkadaşları.. Resmen güzel bir tezgah kurarak beni bulup yakaladılar. Eve getirdiklerinde herkes ağlıyordu. Ama beni en çok o kuzenimin ağlayışı etkilemişti. Kapıdan girdiğimde bana ilk sarılan oydu. Gözleri kıpkırmızıydı. "Beni çok korkuttun" demişti. Ben yıllardır görüşmüyordum onunla. Ailevi meseleler işte. Ankara'ya dönmeden bir gün önce gittim teyzemlere. Aslında sadece kuzenimi görmek için. Sigara içme bahanesiyle her balkona çıkışımızda konuştuk epey derin mevzulardan. Artık onunla karşılıklı sigara içebiliyorduk. Oysa ben 14 yaşındayken sırf üzerimdeki sigara kokusunu duyduğu için ağzıma sıçmıştı. Şimdiyse nasıl bu kadar çabuk büyüdüğüme şaşırıyor. "Kim söktü senin kalbini yerinden?" diye sordu bana. "Ben kalpsiz doğmuşum" dedim. "En son gördüğümde epey güzel bir kalbin vardı" dedi sonra. "Nerden icap etti bunu sormak?" dedim. Hiçbir şey anlatmamıştım bu konuyla ilgili. "Ben anlarım, sen benim canımdan bir parçasın." dedi. Gözlerim doldu, daha fazla devam edemedim konuşmaya. Yıllardır görmüyordum onu, konuşmuyorduk bile. Ama sanki dün ayrılmışız gibiydi işte. O hep öyleydi. "Gönül meselesi değil inan ki. İnsanlar benden çok fazla şey bekliyor. Verebileceğimden fazlasını istiyorlar, sevebileceğimden daha fazla sevmemi istiyorlar, kalamayacağımı bile bile kalmamı istiyorlar." dedim.

Gerçek buydu. Artık kendimi sorguladığımda aldığım cevap buydu. Ben hiçbir yere, hiç kimseye ait olamıyordum. Yaradılışıma aykırıydı sanki. Sabit bir yerde uzun yıllar kalamıyordum. Uzun yıllar bir insana bağlı yaşayamıyordum. Bir cafeye gidip oturduğumda bile 40 dakikadan fazla kalamıyordum ben aynı mekanda. Bir şeyi çok istiyordum, her şeyden çok; ölürcesine istiyordum. Deli gibi mücadele ediyordum istediğim şey için. Savaşıyordum, tahammül ediyordum, sabır gösteriyordum. Ama sonra o şeyi elde ettikten sonra dönüp baktığımda, bütün o mücadele, bütün o savaş çok anlamsız geliyordu. Hiçbir şey ifade etmiyordu artık.

İnsanlara en iyi yaptığım şey nedir diye sorsam, herkesin ortak cevabı olurdu: En iyi yaptığım şey kaçmaktı. Hem de öyle bir kaçmak ki; insanlar benimle, daha önce o cennetten düşmüş bir melek gibi üzerlerine titreyen, muhteşem güzellikte cümleler kurup kendilerini birer prens ya da prenses gibi hissettiren kişinin aynı insanlar olduğuna asla inanamıyordu. Öyle bir kaçmak ki; sanki daha önce hiç tanışmamışız gibi, yolda bile karşılaşmamışız, hayatımızın ayları, yılları birlikte geçmemiş gibi, yüzünü bile daha önce hiç görmediğim bir yabancıymış gibi.

Hayatım bir şeylerden kaçmakla geçmişti. Hep kaçacak bir şey bulurdum. Bulamıyorsam, yaratırdım. Ama asıl sorun, kendimden kaçamıyordum. Birini bırakıp giderken kurduğum cümlelerin hiçbiri kendi üzerimde işe yaramıyordu. Mesela demeliydim ki kendime: "Ben seni mutlu edemem, üzerim seni." Demeliydim ki: "Sen benden daha iyilerini hak ediyorsun." Öylece bırakıp gidebilmeliydim kendimi. "Sen üzülme diye, mutlu ol diye." gibi bir cümle kurup arkama bile bakmadan kaçmalıydım kendimden. İnsan bir tek kendinden kaçamıyor işte. Herkesi bırakıp gidebiliyorsun, herkesi unutabiliyorsun; en sevdiklerini bile.. Ama kendinden kurtulmanın hiçbir yolu yok.

Bu sefer Ankara'da kalmak için yeni bahaneler üretmeliyim kendime. Ev arkadaşı nereden mi çıktı? Piyangodan. Düşerken birileri şahit olsun istedim düşüşüme. Ya da birileri belki de durmam gereken yeri bana hatırlatsın istedim. Şimdilik anlaşmamız gayet açık. Beni durdurmalarını isteyene kadar hiçbir şeye müdahale etmeyecekler. Güzel insanlar. Bir de sanırım bir kız arkadaşa ihtiyacım var. Cinsiyet açısından değil, sevgili açısından. Belki de psikiyatristlerin büyük bir çoğunluğu haklıydı; bu hastalığın çaresi yoktu. Kişiliklerin hiçbir zaman birleşmiyordu; sadece bir süre sessiz kalıyorlardı, hepsi bu.