16 Nisan 2015 Perşembe

Aşkın "sensizlik" hali.

Bir boş bulunmuşluk halidir aşk,
basiret bağlanması..

Şerbeti yoktur,
Zift gibi demli bir bardak çay kadar acı,
ağızda kekremsi bir tat bırakan,
karartan,
lezzetsiz..

Pembe değildir aşk,
yahut kırmızı..
Aysız bir gece kadar karadır,
burnunun ucunu bile göremezsin.

Sıcak desen değil,
bir meltem gibi ılık olduğunu söyleyenler var
-ki hiç değil;
Sibirya'nın kışı kadar soğuk aşk.
Parmak uçların üşür,
kulakların morarır;
öyle bir soğuk..
Nefes alamazsın.

Sarılmak, öpüşmek, elini tutabilmek de aşk değil.
En fazla bunları hayal edebilmek belki..

Ortaköy'de belediye tesislerinde
boğaza karşı
bir çay içtiğinizi düşünerek
içini ısıtmak mesela.

Ya da bir trende tesadüfen karşılaşma olasılığı,
onun sana selam vermesi hemen akabinde,
senin biraz daha ürkek ama yine de gururlu bakışların,
bir anda fark ettiğin uzun kirpikleri,
saçlarındaki tek tük beyazları görebilecek kadar
yakın mesafede durmanız..

Aşksa, iliklerime kadar aşığım
on beş saniye görebilmek için,
bir binadan diğerine geçerken o;
yürüdüğü yolda
yağmur altında bekliyorsam.

Aşksa.. bendeki aşk
milyonlarca hektarını kaplar evrenin.
Evren bile şaşırır bu duruma.

Yine de işte,
aşk
içinde kavuşmayı barındırmaz.

Ama aşksa,
ciğerlerim patlayana kadar
içime çekebilmek isteği
onun kokusunu,
ve yine aşksa
onun her gülüşünde
kalbimin
takla atması, sarsılması..

İliklerime kadar aşığım.

Sen yine de
bir gece
hiçbir şey söylemeden
gel ansızın.

Çal kapımı.
Açmazsam o da benim ayıbımdır.