30 Haziran 2018 Cumartesi

"Hepsi yaralar, sonuncusu öldürür."

Beni tek heyecanlandıran şey tehlikeydi uzun zamandır. Belki de bu hayattaki her türlü mutluluğu, sevinci, üzüntüyü, acıyı; her türlü muhteşem detayı ve mide bulandırıcı olayı yaşamış herkes için varılabilecek son acil çıkış kapısı adrenalindi.

Öyle 4000 metre yükseklikten saatte 200 kilometre hızla yapılan serbest düşüş heyecanından bahsetmiyorum. 9 milimetrelik bir Browning'in tam kalbime nişan aldığı anda salgılanan adrenalin anlatmak istediğim. O anda fizyolojik olarak vücudun "kaç ya da savaş" konumuna gelir. Daha hızlı koşabilmen için vücudundaki bütün kan bacaklarına pompalanır. Ellerin buz keser. Kan basıncın artar, sindirim sistemin çalışmayı durdurur, göz bebeklerin büyür. Adrenalin, insanı tehlike anında korumak için salgılanan bir hormondur. Eğer adrenalin bağımlısıysanız, tehlikenin sizi dansa kaldırmasını beklemez ve kendinizi dans pistine atarsınız. Uzun zamandır bunu yapıyordum. Dolayısıyla tam kalbimin üzerine namlusu dayanmış bir Browning, istemdışı dudaklarımın yukarı doğru kıvrılmasına neden olmuştu. Başımı sakince eğip silahın horozunun kalkık olup olmadığına baktım. Etraftaki bütün sesler susmuştu.

Başkalarının yanında Dr.Jekyll, başbaşa kaldığımızda Mr.Hyde'a dönüşen bir adamla birlikteyim ve Mr.Hyde 9 milimetrelik Browning marka tabancasını tam kalbime dayamıştı. Her şey yavaş çekimde hareket ediyordu etrafımızdaki. Öfkeden genişleyen burun delikleri, gözlerini hiç kırpmadan gözlerimin içine diktiği bakışları, şakaklarında belirginleşen damarları ne kadar ileri gidebileceğini düşünmeye zorluyordu beni. Hiç kıpırdamadan, hareketsiz bir şekilde duruyordum karşısında. Belki de 5 saniye sonra hayatım küçücük bir kurşunla son bulacaktı. Canım yanacak mıydı? Aklımdan geçen son düşünce ne olacaktı tam ölüm anımda?

Sonra birden annem geldi aklıma. Babamın yüzü geldi gözümün önüne. Daha birkaç ay önce bindiğim Adalar vapurunda yağmura rağmen inatla dışarıda oturduğumda suratıma çarpan soğuk rüzgarı hissettim bir anlığına, iliklerime kadar. İnsan ölmeden önce, hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçer derler. Sanki ölüp de geri dönen varmış gibi. Öyle olmuyor. Ben ölmeden önce aklımda tek bir şey vardı.

Çok güzel bir hayat yaşadım. Hiçbir şeyden pişman değilim. Bugün geçmişe dönmek mümkün olsa, yaptığım tek bir hatayı bile düzeltmezdim.

..ve birden,
müzik sustu.
insanların çığlıkları, kaçışmaları..

Gözlerim hala Mr.Hyde'ın gözlerinde, yüzümde en ufak bir mimik bile yok. Çeksin diye bekliyorum tetiği.. Yüzündeki kaslar gevşedi, göz kapakları ağırlaştı, nefes alış verişi yavaşladı. Ve sonra indirdi silahı.

O anda koca bir kahkaha atmak geldi içimden.
Bana meydan okuyan tek adam, etrafımdaki herkesin "Başına bela olacak" dediği o adam bile indirdi silahını. Korkacak ne var ki bu hayatta ölmekten bile korkmayan biri için?

Şimdi rahat bir nefes alabilirsiniz,
adrenalin de çözüm değilmiş.

Öldürmeyen şey de güçlendiriyormuş bir rivayete göre.
Ve ben çekirgenin üçüncü atlayışından sonraki akıbetini hiçbir zaman öğrenemedim.