Bunu kim olarak yazıyorum? Ben miyim?
Uzun bir sessizlikten sonra, kendimi tutup sarsmamın zamanı gelmişti...
Kendime karşı nasıl dürüst olacağımı unuttum. Bir süredir hiç denemedim.
Neyin kaçışı bu ayrışma? Kendimi parçalara bölecek ne yaşadım ki bu haldeyim?
Hiç ciddiye almadığım evliliğim bu kadar yıkıcı bir travma mıydı? Hayatım evlilikten öncesi ve evlilikten sonrası... Hayır yaşadığım travmayı inkar etmek niyetinde değilim. Ama neden şimdi? Bundan çok daha kötü zamanlarım olmuştu ve bir bütün olarak kalmayı başarabilmiştim.
Bu ayrışmanın sebebi ne?
Her şey o kadar uzak ki. Bir o kadar da yakın.
10 yıl önce -evet tam 10 yıl olmuş- beni bu çukurdan çıkarmaya çalışan insanları özlüyorum. 10 yıl önce yardım istemek daha kolaydı. Oksijenle temas ettikçe kalınlaştı kabuğum.
Artık antidepresanlar için reçete yazdırmıya ihtiyaç duymuyorum. Aslında antidepresanlara da ihtiyaç duymuyorum ama neyin bir anlamı var ki zaten? 10 yılda bir arpa boyu bile yol alamamışım. İlerledim sanırken, olduğum yerde saymışım. Neyin bir anlamı kaldı ki?
Çocukluğum, çocukluğumun mutsuzluğu karşımda duruyor. Kuzenim anne oldu. Sanki birlikte yaşamamışız gibi, belki de asıl istediği benim canımı yakmak değil, kendi geçmişini inkar etmekti. Artık hiçbir şeye kızamıyorum. Bunun bile hiçbir anlamı yok.
Gerçeklik duygusunu bu kez hiçbir madde etkisi altında değilken yitiriyorum. Ya da yitirdim, bilemiyorum. Geçmişim... İşte yine aynı şey. Bu benim geçmişim mi?
Kafamın içindeki hiçbir anı bana ait değilmiş gibi. Kafamın içine dolan yeni anıların hangisi benim? Ben yaşıyor muyum?
Hayır, bunun tedavisi yok. Bir süre kış uykusuna yatmış olabilirim en fazla. Ya da spor formundaydım belki de. Optimum koşullar... Hampar Hoca bölüm başkanı olmuş.
Psikoloğum profesör olmuş. Hem de anabilim dalı başkanı. Ne kadar havalı değil mi?
Hala tedavisini bulamadığı hastalığı çözmeye çalışmak gibi idealleri var mıdır acaba? Adli tıp. Evet düşündüm üzerinde bunun. Çünkü adli tıp... Tecavüz vakalarına bakıyor. Bu kadar ayrı, bu kadar uzaktayken bile ne kadar içimde... O idealizminin nedeni empati yeteneği mi? Bu acıyı yüreğinde, bedeninin derinlerinde bir yerinde taşıyor mu? Ya da ruhunun... Sahi ruh neydi? Ruh diye bir şey var mı? Keşke büyük dayım yaşasaydı da anlamamı sağlasaydı ruh denen şeyin ne olduğunu.
Sadece kendi hayatımı sikip atmakla kalmadım, bir Nihan vakası daha yaşamak üzereyim. Ya da tam olarak içindeyim bu durumun.
Nasıl başladı? Nerede ve ne zaman başladı? Hatırlayamıyorum bile...
3 ay öncesi bile 3 asır öncesiymiş gibi uzak. Zaman kavramım nasıl bu kadar yok olabiliyor?
Kendimi cezalandırmam ne zaman son bulacak? Acıdıkça, kanadıkça hep daha çok can yakıyorum. Oysa "ben kötü biri değilim" demeyi ne kadar çok isterdim.
Bugüne kadar canını yaktığım herkesten toplu bir özür dileme şansım olsaydı... Tek tek uğraşamam.
17 yaşındayken ruh eşi saçmalığına inanırdım. Sahi ruhumun eşi yaşıyor mu hala? En son ne zaman konuştuğumu bile hatırlamıyorum. Doğum günüydü sanırım. Yeni sevgilisinin sürpriz partisinde. Tam 7 ay olmuş.
Hiçbir duygu yok içimde. Hayır, bunun doğru olduğuna inanmak istemiyorum. İçimde bir yerlerdeler biliyorum. Hiç var olmamış biri bu hormonları salgılatabiliyorsa, o bensem, beynimin bunu yapma gücü varsa, o olmadan da başarabilmeliyim.
Peki ben gerçek değilsem, yaşadıklarım da mı gerçek değil? Bu hisler... bu gülüşler... bu kıskançlık krizleri. Kime ait bu duygular?
Gördüğüm sevginin, aşkın, tutkunun istikameti bile ben değilim ki... bir boşluk.
İki boşluğun toplamı daha büyük bir boşluk eder mi?
Boşlukta bir organizmanın bir şeylere tutunma çabası... sürtünmesiz ortamda. Sürtünmesiz ortam mümkün müdür? Oysa tutunmaya çalıştığı şey, tutunduğunu sandığı şey daha büyük bir boşluktan başka bir şey değil.
Şimdi ben nasıl derim ona, bu duyguların hiçbiri aslında hiç varolmadı? Yok. Yani teorik olarak varlığı kanıtlanamaz. Ben yoksam, bu duygular da yok. Duygu ve düşünce arasındaki fark nedir? Ben bir düşünceden ibaretsem, duygularım da düşünceden ibaret olmak zorunda.
Neden yine aynı isim? Birbirine bu kadar zıt iki karakter. Aslında birçok yönden benzerlikleri de var. Anka kuşu mu? Yoksa kendi kuyruğunu yiyen yılan mı?
Bir doktor herkesin hayali midir?
Neyin travmasının ürünüsün sen Barış? Bunu ben yazdım.
Evet tedavisi yok. Sadece nasıl kontrol edeceğini öğreniyorsun. Önceden kontrolü senin elinde değilken, yıllar içerisinde ne zaman hangisi olacağını seçme özgürlüğüne erişiyorsun. Ya da bu yeteneği kendin kazanıyorsun, bilemiyorum. Böylesi daha az acı. Ama yine de acı.
Sonra bir de kabullenme durumu var tabii. Kendini paralamıyorsun neden ben benim diye. Çünkü hiçbir faydası yok.
Hiçbir şeyin bir faydası yok. Hiçbir şeyin bir anlamı olmadığı gibi.
Her şey o kadar uzak, o kadar silik, o kadar bana ait değil ki... kendimden midem bulanıyor.