14 Kasım 2018 Çarşamba

Su gibi tan...

Kaç yıl geçti hatırlamıyorum. Seni düşündüğümde yüzünü bile hatırlamıyorum.
Hayatıma giren herkes üzerinde bir hak iddia edebiliyorum.
Oysa seninle kaç gün boyunca sevgiliydik onu bile hatırlamıyorum. Kaç defa seviştik? Kaç kez soktun dilini ağzımın içine, o kot altı dandik mekanda? Dudağımdaki piercingi çıkarttırmak için kaç defa erkeklik tasladın bana? Sahi bak senin burcun neydi, onu bile hatırlamıyorum.
Ama içime boşalan ilk erkek olduğunu, sorma gereği bile duymadığını, sanki dünyanın en doğal şeyiymiş gibi, bacaklarımın arasında vücudun kasıldıktan sonra bana sımsıkı sarılıp "seni seviyorum" dediğini... Sadece o görüntüyü unutamıyorum. Tek bir fotoğraf karesi gibi. Ya da birkaç fotoğraf karesi... Sesin bile neye benziyor, hatırlamıyorum oysa şimdi.
Üzerinde bir hak iddia edebiliyorum. Tıpkı sevmediğim diğer onlarca erkek gibi...
Özür dilerim gelemediğim için. Ya da daha dürüst ama daha acımasız olacaksam; özür dilerim gelmediğim için...
Taksim anıtının önünden ne zaman geçsem, beni orada beklediğin canlanıyor hayalimde. Pişmanlık bile duymuyorum.

Özür dilerim, kalbim olmadığı için...