4 Mayıs 2009 Pazartesi

Hiç uyanmasam?

Dışarıdan gelen kamyon gürültüsüyle uyandım. Kafamı hafifçe kaldırıp duvarda asılı olan saate baktım. Saat dokuza on vardı. Eğer uykumdan uyandırılırsam bir daha uyumam mümkün değildir. O yüzden kalkmalıydım. Yoksa akşama kadar yatağın içinde kalıp beynimin içinde volta atan düşüncelere kendimi kaptırabilirdim. Bir süre tavanı izledikten sonra yataktan kalktım. Mutfağa gidip dolaptan soğuk bir bira aldım. Salona doğru yürürken kapının önünde mektup deliğinden atılmış bir zarf olduğunu fark ettim. Kahverengi bir zarf. Zarfı alıp açtığımda içinden bir anahtar ve bir kağıt çıktı. Kağıtta sonuna dört tane ünlem konulmuş ve büyük harflerle yazılmış bir cümle vardı: KİMSEYİ ÖLDÜRME!!!!

Zarfı ve anahtarı sehpanın üzerine bırakıp televizyonu açtım. Biramı içerken, koltuğun arkasında asılı duran ceketimin iç cebinden sigarayla çakmağı aldım. O anda aklıma, bir zamanlar, aç karnına sigara içtiğim için her sabah kavga ettiğim biriyle birlikte olduğum geldi. "Şimdi nerededir acaba?" diye düşündüm. O sırada telefon sesiyle irkildim. Arayan Kuno'ydu.

-Zarfı aldın mı?
-Evet.
-3'te Clemente Maraini yolunun Tassino sapağında ol. Orada senin için bir çanta olacak.

Banyoya girip duş aldıktan sonra belimdeki yaranın pansumanını yaptım. Apartman görevlisinin kapıya bıraktığı gazeteyi alıp biraz göz gezdirdim. Saat 1'e doğru bir pizza sipariş edip karnımı doyurduktan sonra evden çıktım. Taksiyle Clemente Maraini'ye gidip Tassino sapağına kadar yürüdüm. Tren yolunun kenarına doğru ilerleyince iki arabanın arasında duran siyah Globe Trotter marka çantayı gördüm. Yanına gidip çantayı aldım. Çantayı arabanın üzerine koyup cebimden sabah gelen zarftaki anahtarı çıkarıp çantayı açtım. İçinde koli bandına sarılı iki ayrı paket ve bir cep telefonu vardı. Telefonu alıp içinde tek kayıtlı olan numarayı aradım. Kalın sesli bir adam açtı telefonu.

-Colorado Otel. 203

Aynı cadde üzerinde olan otele doğru yürüdüm. Neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Ve üzerimde sadece altıpatlar bir Smith & Wesson vardı. Fakat ölmekten korkmayacak kadar çok yaşamıştım. Bundan sonra aldığım her nefes yanıma kar sayılırdı. Otelin kapısından girdiğimde resepsiyonist gülümseyerek "Hoşgeldiniz" dedi. "203'e çıkıyorum" dedim. Odanın kapısına geldiğimde kapıyı kısa boylu ve esmer bir adam açtı. İçeriye girdiğimde odanın köşesinde duran sandalyeye oturmuş, üzerinde beyaz takım elbise olan siyah saçlı bir adam vardı. İsviçre'li olmadığı her halinden belliydi. Yanındaki çantayı bana uzatıp el işaretiyle bendekini istedi. Çantayı ona verdiğimde diğer kısa boylu adam beni balkona doğru itip üzerime çift namlulu bir tüfek doğrulttu. Tüfeğin namlusu burnumun ucundaydı. Namlunun delikleri o kadar büyük görünüyordu ki. İçinden çıkacak fişeklerdeki saçmaların beynime saplanıp kaç parçaya böleceğini düşünüyordum. Aklımdan geçen sadece cesedimin çok kötü görüneceği olmuştu. Sırtım balkon demirlerine dayanmıştı. Demir, belimdeki yarayı acıtıyordu.

Bir profesyonel değilsen, asla silahını kurbanına bu kadar çok yaklaştırmamalısın. Boğazımın sağ tarafına dayadığı bu tüfekten nasıl kurtulacağımı hesaplıyordum. Çok seri hareket etmeliydim. Parmağı tetiğin üzerindeydi. Ve ani bir hareketimde çekeceği belliydi. Her şey çok hızlı olmalıydı. Sol elimle namluyu tutup hafif sağa doğru iterek adama sert bir tekme attım. O acıyla eğilerek çiftenin kontrolünü kaybettiğinde, silahı alıp balkondan aşağıya attım. Kimseyi öldürmemem gerektiğini tekrarlayıp duruyordum kendime. Belimdeki silahı çıkarıp adamın yanağına dayadım. Odaya girdiğimde beyaz takım elbiseli adam çantadaki paketi açmış kontrol ediyordu. Beni görünce korkuyla ellerini havaya kaldırdı. Ben de silahı ona doğrulttum. Diğerinin belindeki tabancayı alıp onu da duvarın dibine doğru ittim. Adamın daha önceden bana uzattığı çantayı alıp açtım. İçi parayla doluydu. İkisinin de beynini duvara yapıştırmamam için güzel bir sebebim vardı. Sabah gelen kağıtta büyük harflerle yazılmış olan cümle: KİMSEYİ ÖLDÜRME!!!!

Odadan çıkıp kapıyı üzerlerine kilitledim. Otelin önünden taksiye binip Al Faro Restaurant'a gittim. Kuno'yu arayıp gelmesini söyledim. Yaklaşık yarım saat sonra Kuno geldiğinde, beni neden böyle boktan bir işe soktuğunu pek de sakin olmayan bir üslupla sordum. "Para sende mi?" diye sordu. "Evet" dedim. Çantayı uzatıp masadan kalktım. Masanın üzerine koyduğu hesap cüzdanını alıp eve gittim. Annemi düşündüm sonra. Benim nasıl biri olduğumu gerçekten bilseydi çok üzülürdü diye düşündüm.

Uyumak istiyordum. Ölene kadar uyumak..