8 Mayıs 2009 Cuma

Sevemezmişim anladım ki. Aşk, "gibi"ymiş..

Güneşi gökyüzünden ben çaldım dün gece. Bilmem ne bağının mahsulünden yapılan şarabın yanında gençliğini de içtim. Ve güzelliğini.. Evet tecavüz edilecek kadar da güzel değilsin itiraf etmek gerekirse. Beşten başlayıp geriye doğru saydığımda aklımdaki tüm toz bulutunu paslandırdım. Tırnaklarımı yedim sinirden ve biraz da aptallığımdan. Aptallık demişken, kimse seninle yarışamaz tabi ki. Unutmadan söyleyeyim dedim kendi kendime ama unuttum. Bir hiçlikten diğerine uzun atlama yapıp balıklama dalışa geçmişken altımdaki ağı topladıklarını fark edip de betona çakılmama ramak kalmışken aklıma dua gelmiyordu edecek. Ben de senin hiçliğine karışmaya karar verdim. Hiç olduk. Kaybolduk. Düştüm çok çok yükseklerden ki aslında o kadar da yüksek gelmiyor şimdi bakınca. Kolum bacağım kırılmadı diye sevinmeli miyim? Yoksa her yerime hiçlik bulaştı diye üzülmeli mi?

Aklıma sadece o eski evde bıraktığın kenarı dantelli beyaz şal geliyor. Nedense senden bana kalan tek görüntü bu hafızamda. O şal yıllarca durdu orada bıraktığın yerde. Sarardı.. Eskidi.. Her seferinde anahtarı almak için uzandığımda o şala takıldı gözüm. Ya da eski püskü duran ve kendisi şemsiye şeklinde olan şemsiyelik. Pirinçten.. Rengi kararmış.. Üzeri siyah küçük puantiyeli kırmızı şemsiye. Ve sen hala o küçük kız olarak bekliyorsun orada kapının hemen önünde. Kırmızı rugan ayakkabıların ve lacivert kadife elbisenle..