13 Nisan 2013 Cumartesi

IQ'suz.

En kötüsü, insanın ne hissettiğini tanımlayamaması biraz da. Bazı zamanlar, çok kez, dibini görmeden atladığın lacivert sular gibi hayat. Dolabın arkasında kalmış, hiçbir işlevselliği bulunmayan o elektrik prizinin dramatik hikayesi.. Gözyaşlarımdan renk değiştirmiş ruhumun lekeli kısımlarını kesmekle geçiyor günlerim. Yarattığım bu boşluğa ne koyarsam koyayım uymuyor. Zevksiz bir terzinin elinden çıkmış yamalı bir pantolon gibiyim şimdi. Cepsiz ve sıkıcı.. Ne anlatılanları dinliyorum, ne de baktığımı görüyorum. Adını cümle içinde kullananlardan itina ile nefret ediyorum. Adının yanına başka isimler ekleyenleri rendeleyip salata sosu yapmak istiyorum.

Bakma işte; aşkı filmlerden öğrenmiş bir nesiliz biz. Bu yüzden tüm yanılgımız. Muhteşem yüksek beklentilerle, asla kurtulamadığımız önyargılarımızla bakıyoruz pembe gözlüklerimizin ardından. Zihin tutulması bizimkisi. O kadar büyük kıvılcımlar çakıyor ki beynimizde, geçmeyecek diye korkuyoruz hep. Kafamızı kaldırıp bakmaya cesaretimiz olsa anlayacağız tüm cümlelerin playback olduğunu.

Biz zeki geçinen aptallarız. Geçiş evresindeyiz taş devrine, taşlaşmış kalpler devrine. Daha fazla acı çekmemek uğruna sevişiyoruz acıyla, alışmaya çalışıyoruz, zevk alıyoruz. Görüş mesafesinin 1 metreye düştüğü bir sis bulutunun içinde kendimizi kaybettiğimiz o patikayı bulmak bütün mesele.

Işık bizim işimize yaramaz.