Eskiden sadece kendimle meşguldüm, tek sıkıntım buydu. Takıntı derecesinde hayal kurup bir de bunların gerçekleşmesini beklemekti tek
aptallığım. Şimdiyse kendimden o kadar uzaklaştım ki, iki yabancı gibi
ruhum ve bedenim. Gerçeklerle uğraşmak daha zormuş anladım. Öyle bir
paradoks ki, her sorulan soru, başka bir soruya gebe. Sona varıyorum,
bir bakıyorum başladığım yerdeyim. Termodinamiğin ikinci yasası tokat
gibi vuruyor yüzüme: “Herhangi bir kapalı dizgede, düzensizlik daima
artar."
Düşünebilen insanların en büyük işkencesidir hayatı sorgulamak. Kendilerine bir yaşama nedeni aramak.. “Hayatın Anlamı" tamlamasından
tiksinip hayatın anlamsızlığı üzerine yoğunlaşmak.
İstatiksel olarak ortalama 27 yıl tahammül edebiliyor insan bünyesi
buna. Nitekim 27 yaşında intihar edenlerin oranı göz ardı edilebilecek
kadar az değil. O halde sorularımın cevaplarını bulabilmek için önümde
koca bir 7 ay var. 27 yılı devirip hala bir anlam bulamamışsam var
oluşuma, yaşamak da bir çeşit ölme biçimidir.
Aslında ergenlik yaşı bir miktar arttırılmalı. Ya da bir amaç uğruna
yaşayanların yanında, hiçbir amacı olmadan bir amaç bulmak için ebelemeç
oynayanları da betimleyecek bir tabir geliştirilmeli. Sorun insanın
kendisine “ben kimim" sorusunu sormasıyla başlıyor. Hiçbir felsefe
kitabında cevabını bulamadığın bu doğurgan soru, “niye yaşıyorsun"
sorusuna götüren bir köprü gibi. “Ben kimim" sorusu ölümdür; ölüme
götürür. İnsan kendi mezarını kazar yavaş yavaş derin bir sabırla. Hiç
direnmeden girer içine. Yaşadığını kendisine hatırlatacak bir varoluş
sebebi bulana dek gömer kendini toprağın altına.
Ama hiçbir varoluş nedeni yoktur hayatın.
Sorgusuz sualsiz inanan, ölümden sonrası için güzel hayaller kuran
insanlara hayranım. Ben hiçbir şeye inanmıyorum. Kendime bile. Büyük bir
illüzyondan ibaret her şey. beynimizin bize oynadığı bir oyun bu. Onu
kontrol etmeyi başarabildiğimiz gün yaşamaya başlayacağız. Henüz hepimiz
birer ceniniz. Hayatımız bizim kontrolümüzde değil.
En azından ben ve benim gibi insanlar biraz daha yakınız aradığımızı
bulmaya. Ne aradığımızı bilmiyoruz ama bulunca tanıyacağımıza dair büyük
bir inancımız var. Her şey bundan ibaret olamaz. Yani hayat, bu kadar
da anlamsız, anlamını aramaya zorlayan bir şey olmamalı. Bir gün, bir
şekilde uyanacağız bu kabustan.