13 Nisan 2013 Cumartesi

toprağın altı soğuktur; üşüme.

Eskiden sadece kendimle meşguldüm, tek sıkıntım buydu. Takıntı derecesinde hayal kurup bir de bunların gerçekleşmesini beklemekti tek aptallığım. Şimdiyse kendimden o kadar uzaklaştım ki, iki yabancı gibi ruhum ve bedenim. Gerçeklerle uğraşmak daha zormuş anladım. Öyle bir paradoks ki, her sorulan soru, başka bir soruya gebe. Sona varıyorum, bir bakıyorum başladığım yerdeyim. Termodinamiğin ikinci yasası tokat gibi vuruyor yüzüme: “Herhangi bir kapalı dizgede, düzensizlik daima artar."

Düşünebilen insanların en büyük işkencesidir hayatı sorgulamak. Kendilerine bir yaşama nedeni aramak.. “Hayatın Anlamı" tamlamasından tiksinip hayatın anlamsızlığı üzerine yoğunlaşmak.

İstatiksel olarak ortalama 27 yıl tahammül edebiliyor insan bünyesi buna. Nitekim 27 yaşında intihar edenlerin oranı göz ardı edilebilecek kadar az değil. O halde sorularımın cevaplarını bulabilmek için önümde koca bir 7 ay var. 27 yılı devirip hala bir anlam bulamamışsam var oluşuma, yaşamak da bir çeşit ölme biçimidir.

Aslında ergenlik yaşı bir miktar arttırılmalı. Ya da bir amaç uğruna yaşayanların yanında, hiçbir amacı olmadan bir amaç bulmak için ebelemeç oynayanları da betimleyecek bir tabir geliştirilmeli. Sorun insanın kendisine “ben kimim" sorusunu sormasıyla başlıyor. Hiçbir felsefe kitabında cevabını bulamadığın bu doğurgan soru, “niye yaşıyorsun" sorusuna götüren bir köprü gibi. “Ben kimim" sorusu ölümdür; ölüme götürür. İnsan kendi mezarını kazar yavaş yavaş derin bir sabırla. Hiç direnmeden girer içine. Yaşadığını kendisine hatırlatacak bir varoluş sebebi bulana dek gömer kendini toprağın altına.

Ama hiçbir varoluş nedeni yoktur hayatın.

Sorgusuz sualsiz inanan, ölümden sonrası için güzel hayaller kuran insanlara hayranım. Ben hiçbir şeye inanmıyorum. Kendime bile. Büyük bir illüzyondan ibaret her şey. beynimizin bize oynadığı bir oyun bu. Onu kontrol etmeyi başarabildiğimiz gün yaşamaya başlayacağız. Henüz hepimiz birer ceniniz. Hayatımız bizim kontrolümüzde değil.

En azından ben ve benim gibi insanlar biraz daha yakınız aradığımızı bulmaya. Ne aradığımızı bilmiyoruz ama bulunca tanıyacağımıza dair büyük bir inancımız var. Her şey bundan ibaret olamaz. Yani hayat, bu kadar da anlamsız, anlamını aramaya zorlayan bir şey olmamalı. Bir gün, bir şekilde uyanacağız bu kabustan.