15 Ağustos 2013 Perşembe

"benden öte, benden ziyade."

Filmin sonunda oyuncuların adı yazarken kendime geldim. Oturduğum yerden doğrulup etrafıma baktım. Sinema salonunda benden başka kimse kalmamıştı. Ne kadar süredir kendimde değildim? Buraya nasıl gelmiştim? Salondan çıkıp tünele doğru yürümeye başladım. Sigaramı almak için elimi cebime attığımda paketi bulamadım. Büfenin birine girip bir paket kısa soft camel alıp açtım. Çakmağım da yoktu. Yanımdan geçen birini durdurup çakmak istedim. Sigaramı yakıp yoluma devam ettim. Galata'dan Karaköy'e doğru indim. Dükkana girdiğimde babam yerleri süpürüyordu. "Nerdesin bu saate kadar" diye söylenmeye başladı. Cevap vermeden tezgahın arkasına doğru yürüyüp çekmecenin arkasına sakladığım altıpatları aldım. Belime soktuktan sonra üzerime kot ceketimi giyip dükkandan çıktım. Babam arkamdan bağırıyordu; "Nereye gidiyorsun yine?"

Haliç'in sonuna kadar yürüyüp orada bir banka oturdum. Telefonum çaldı. Arayan Enes'ti. "Hadi nerede kaldın, herkes seni bekliyor." En yakın arkadaşımın nişanına gidecektik. Tamamen aklımdan çıkmıştı. Sonra aslında onun en yakın arkadaşım olmadığını düşünmeye başladım. Ama Ezgi onu çok severdi. Ve bu, beni mecburi bir dostluğa sürüklüyordu. Giyinmek için eve gittim. Ezgi çok heyecanlı görünüyordu. Tek arkadaşının evliliğe bir adım daha yaklaşması ve bizim hiçbir zaman evlenemeyecek olmamız içinde bir burukluğa sebep olmuştu. Yüzü düştü bir anda. Onu neşelendirmek için hiçbir şey yapmadım. Beni koşulsuzca seviyor olduğunu, dahası benden kurtulmak gibi bir lüksü olmadığını düşünüyordum.

Nişan için giyeceğim kıyafetleri tamamen onun zevkine bıraktım. Ne de olsa onun en sevdiği arkadaşının nişanıydı ve bu kadarına tahammül etmek zorundaydım. İstemeyerek giydim seçtiği kıyafetleri. Kendimi rahat hissedemiyordum. Zor bir gece olacaktı. Arabayı valeye bırakıp girdik düğün salonundan içeri. O kadar kalabalıktı ki, küçücük salona yüzlerce kişi doldurmuşlardı. Müzik çalmaya başladı. Nesrin'in "Ezgi siz gitmiyor musunuz?" sesiyle kendime geldim. Yine kopuk bir gece ve Ezgi'nin o buruk cevabı: "Kalkıyoruz biz de şimdi."

Asuman ve Koray'ı tebrik edip salondan ayrıldık. Ezgi'nin ve Asuman'ın işyerinden arkadaşları da bizimle birlikteydi. Önce onları eve bıraktık. Yine Ezgi'nin arkadaşlarıyla zoraki samimiyetlerden sonra onunla arabada başbaşa kalmıştık. Hiç konuşmuyorduk. Bana kızgındı her zamanki gibi. Bir anda "defol git" demeye başladı. Arabanın kapısını açtı. Ani bir frenle durdum. Arabadan indi. Deli gibi ağlıyor, bağırıyor ve arabayı yumrukluyordu. Yanımızda beyaz bir Honda durdu. Camı açıp "Hanımefendi iyi misiniz?" diye sordu. "Sorun yok birader, devam et sen." dedim sakin bir tavırla. "Bir sıkıntı varsa yardımcı olalım" dedi küstahça. Belimden silahı çıkarıp adamın ağzına soktum. "Şimdi siktir olup gidecek misin, yoksa bütün mermileri ağzına boşaltayım mı?" diye bağırdım. Adam cümlemi tamamlamamı beklemeden gaza bastı. Ezgi'yi sakinleştirip arabaya bindim.

Eve geldiğimizde yine ağlamaya başladı. Susuyordum. O ise sürekli bağırıyordu. İçeri annem girdi.

-"Kızım neyin var?"
-"Bi bokum yok, siktir git."

Annemle böyle konuştuğu için ağzını burnunu dağıtmak istedim ama tepki vermedim. Odadan çıkıp banyoya gittim. Soğuk duşun altına girip sakinleşmeye çalıştım. Ezgi hala ağlıyordu. Artık susmuyordu. Gitmeliydim. Gitme vaktim gelmişti artık. Duştan çıktım. Buğulanmış aynayı havluyla silip kendime baktım.

-"Ezgi? İyi misin?"

Sakinleştim. İyiydim. Odama gidip giyindim. En seksi iç çamaşırını seçip üzerime geçirdim. Aynada kendime baktım.

-"Barış? Orada mısın?"

Sustum.
Ağlamamak için yutkundum. Kendi yanağıma dokundum. Gözlerim doldu, tekrar yutkundum.

-"İyi olacaksın ezgi, Artık Barış gitti."