18 Ağustos 2013 Pazar

Fransa'ya son yolculuk (Part 2)

<<(*Part 1)

Az eşyanın olduğu, tavanı akmış odamda geçiriyordum zamanımın çoğunu. Duvarları seyredip, tavandaki şekilleri bir şeylere benzetmek dışında hiçbir şey yapmıyordum. Geçmişime ait anılar yavaş yavaş beliriyordu kafamda. Yataktan kalkıp odanın içinde birkaç tur attım. Pencereye doğru yanaşıp rengi solmuş perdeyi aralayarak dışarıya baktım. Dışarıda yağmur yağıyordu. Bulutlar arada parlayarak hızla ilerliyordu. Sokakta, bir arabanın altına sığınmaya çalışan köpek dışında hiç kimse yoktu. Sandalyenin arkasına astığım ceketimi alıp evden çıktım.

Yağmur saçlarımdan süzülüyordu. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım ve gözlerimi kapayıp yağmur damlalarının yüzümden süzülüşünü hissettim. Yağmuru seviyordum. Bir süre amaçsızca sokaklarda dolaştım. Evimizin bulunduğu sokağın 3 blok aşağısında eski bir eve takıldı gözüm. Durup seyrettim. Bahçesini yabani otlar kaplamıştı. Camların kirinden içerisi görünmüyordu. Bir zamanlar beyaz olduğunu tahmin ettiğim bahçe çitlerinin boyaları dökülmüş ve rengi sararmıştı. Bahçe kapısını açıp içeriye girdim. Pencereye doğru yanaştım. Niçin bu kadar ilgimi çektiğine anlam veremiyordum ama bir şeyler eve girmem için beni zorluyordu. Zile bastım. Zil bozuktu. Birkaç adım geri gidip üst katın camlarına baktım. Evde kimse yaşamıyor gibiydi. Kapıya 2 kez vurup beklemeye başladım. Hiçbir ses gelmiyordu. Kapıyı açan da olmadı. Yavaşça yürüyüp bahçeden çıktım. Bahçe kapısını arkamdan kapatıp eski eve tekrar uzun uzun baktım. Tarif edilemez bir his bana bu evle ilgili bir şeyler çağrıştırıyordu. Uzun yıllardır bildiğim, tanıdığım bir evdi sanki.

Düşüncelerimin yoğunluğundan kaç saat sokakta kaldığımı fark edememiştim. Eve döndüğümde üşüdüğümü anladım. Annem telaşla havluyla saçlarımı kurulamaya çalışıyordu. Havluyu elinden alıp üzerime sardım. Dışarıda epey vakit geçirmiş olmalıydım. Banyoya gidip üzerimdeki ıslak kıyafetleri çıkardım. Sıcak duşun altında yarım saat kaldıktan sonra banyodan çıkıp mutfağa gittim. Annem mikrodalga fırından çıkardığı hazır mantar çorbasını kaseye boşaltıyordu.

-Birkaç sokak aşağıda eski terk edilmiş bir ev var, hiç dikkatini çekti mi?

Bir süre sessizlik oldu. Annem derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. "Hatırlamıyor musun?" Artık o evle ilgili anılarım olduğu konusunda emindim. Tüm dikkatimi anneme vermiş onu dinliyordum. Çorba kasesini önüme koyup karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu.

-Orası bizim eski evimizdi.
-Orada mı yaşıyorduk yani?
-Evet baban bizi terk etmeden önce orada yaşıyorduk.
-Hala bazı anıları hatırlamakta güçlük çekiyorum.
-Doktor bir süre daha süreceğini söyledi, ama iyileşeceksin.

Elini yüzüme götürüp, yanağımı okşadı. Ayağa kalkıp bana sarıldı ve saçımı öptü. Tepki veremedim. Annemi hatırlasam da, yabancı biri gibiydi benim için. Sanki bir arkadaşımın annesi gibiydi. Çorbamı içmeye devam ettim. Annem mutfaktan çıkıp salona gitti. Birkaç dakika sonra elinde bir gazeteyle geri döndü. 6 ay öncesine ait gazeteyi önüme koydu. "Ne olduğunu hatırlıyor musun?" Gazetenin katlı olan sayfasına bakıp haberi okudum. "Dalgıç Gosse Manigault geçirdiği kaza sonucu komaya girdi." Kazayla ilgili hiçbir şey hatırlamıyordum. En son hatırladığım şey Atlas okyanusunun lacivert sularıydı. Biskay körfezinde dalış yapmak için 8 kişi çıkmıştık yola. Royan'dan tekneyle hareket ettiğimizde, dalış için son hazırlıkları yapıyordum. Bütün kontrolleri yaptıktan sonra kendimi okyanusun soğuk sularına bıraktım. Dibe doğru inerken ağlamak istedim. O kadar mutsuzdum ki, aşık olduğum spor bile beni rahatlatmaya yetmiyordu.

Sonrasıyla ilgili herhangi bir şey hatırlamıyordum. Hayatımı tüplü dalış sporuna adamış biri olarak emniyet duraklamalarını yapmadan yüzeye çıkmış olamazdım. Gazetede suyun altında ne tür bir kaza geçirdiğimle ilgili herhangi bir ayrıntı yer almıyordu. Bu konuda düşünmek istemedim. Geçmişimi tam olarak hatırlayamamak oldukça canımı sıkıyordu ve üzerinde konuşmayı reddediyordum. Annem bu durumu anlayışla karşıladığı için çok fazla üzerime düşmüyordu. Gazeteyi kenara çekip çorba kasesini bulaşık makinesine yerleştirdim ve odama çıktım. Sadece uyumak istiyordum. Çalışma masasında duran fotoğraf çerçevesini alıp içindeki resmi çıkardım. Arkasına baktım ama hiçbir not yazılmamıştı. Yatağa uzanıp fotoğrafa uzun bir süre baktım. Kendi kendime birkaç kez Ann'in adını tekrarladım. Şimdi neredeydi? Neden hiç aramamıştı? Neden gelmemişti? Onunla geçirdiğimiz zamanları hatırlamak için kendimi zorluyordum ama kafamın içinde O'na dair hiçbir şey yoktu. Gülüşünü düşünürken daldım uykuya.