beynimin içinden geçenleri bilseler, beni çok uzaklardaki herhangi bir adaya inşaa ettikleri ve sıkı güvenlik önlemlerinin alındığı bir tımarhaneye kapatırlar. bazen normal insanlar gibi yaşayabileceğime o kadar inanıyorum ki, mutluluğa bir adım uzaktaymışım gibi hissediyorum. hatta bazı zamanlar ona dokunduğumu bile düşünüyorum. sonra bir şey oluyor ve durup etrafıma bakıp, "ne yapıyorum lan ben burada" diye düşünürken buluyorum kendimi. hiçbir şeyin beni sarsamayacağına o kadar eminim ki, hayatımın hiçbir döneminde kendimden bile bu kadar emin olamadım. 9 şiddetindeki depremlere dayanıklı binalar gibi cüretkar yükseliyorum gökyüzüne. yıkılsam tuz buz olur, tozu dumana katarım. bazen gerçekten inanmak istiyorum bir şeylere. herhangi bir şeye. havanın mavi olmadığına mesela. güneşin sarı olmadığına. gecenin siyah..
bazen öyle inanmak istiyorum ki birilerinin samimi olduğuna, aptal gibi hissetmek pahasına inanmak istiyorum işte.
birini kaybetmekten ilk defa korkuyorum belki de. kendime henüz itiraf edemesem de çok korkuyorum. sonra korktuğumu düşünecek oluyorum, kızıyorum kendime. öyle kızıyorum ki, kaçasım geliyor. çünkü bilmediğim bir şeyle başetmeye çalışıyorum. gardımı indiriyorum, savunmasızlaşıyorum, kırılganlaşıyorum ve bu yüzden korkuyorum.
mutlu uyuma sebebim, mutsuz uyanma sebebim olacak diye bir gün, korkuyorum.
"sakın bırakma elimi" diye susuyorum hep içimden. defalarca tekrarlıyorum "beni çok sev" diye. kimse sevmese de olur, sadece sen çok sev. sadece sen sev, yeter. sonra "aptalsın" diyerek kendime, kapatıyorum gözlerimi.
sana da iyi geceler sevgilim.
söylemesem de anla, seninle daha iyi gecelerim.