25 Ocak 2014 Cumartesi

neredesin sabah güneşim.



Hayatının en mutlu günlerini yaşadığına emin olduğu günlerden birinde Lusin, feleğin dalga geçer gibi kendisine oyunlar hazırladığından habersiz bir iş çıkışı evin yolunu tutmuş, servisten bir önceki durakta inip alışveriş yapmak için markete uğramıştı. Yosef akşam iş arkadaşlarıyla yemeğe gideceği için Lusin içinde bir buruklukla mandalina seçiyor ve bir yandan da kendini çok yorgun hissettiğinden yemek için hazır bir şeyler almayı düşünüyordu.

Alışverişini tamamlayarak kasaya doğru yürürken son derece dalgın olduğundan önünde bekleyen yaşlı teyzeyi fark etmemiş ve kasaya yönelmişti. Teyzenin öfkeli bakışları ve azarlar tondaki sesini duyunca irkilerek kendine geldi. Nazikçe özür dileyerek kenara çekilip teyzeye yol verdi. Sırada beklerken saniyeler asırlar gibi geliyor ve geçmek bilmiyordu. Teyzenin aldıklarını yavaş hareketlerle poşetlere doldurmasını ve ardından aynı yavaşlıkta çantasından cüzdanını ve cüzdanınından da parayı çıkarıp kasiyere uzatmasını seyretti. İçinde fırtına çıkmış gibi hissediyor ama buna rağmen çok bitkin görünüyordu. Nihayet sıra kendisine geldiğinde telaşla aldıklarını poşetleyip parayı ödeyerek marketten çıktı. Kapının açılmasıyla dışarının buz gibi soğuğu yüzüne vurdu. Boynundaki atkıyı iyice burnuna kadar çekip eve doğru yürümeye başladı.

Apartmanın kapısına geldiğinde çantasındaki anahtarı bulabilmek için elindeki poşetleri yere bırakmak zorunda kaldı. Apartman kapısını açarak asansöre doğru yöneldi. Tam asansöre bineceği sırada posta kutusundan ucu görünen beyaz zarfa takıldı gözü. Geri dönüp posta kutusuna doğru yürüdü. Ucu dışarıda kalmış zarfı posta kutusunu açmadan çekip aldı. Üzerinde kendi ismi yazıyordu. Zarf İtalya'dan postaya verilmişti. İtalya'da tanıdığı biri olup olmadığını düşündü kısa bir süre. Aklına hiçbir isim gelmeyince tekrar düşünceli düşünceli asansöre doğru yürüyüp poşetleri alarak eve çıktı. Kapıyı açtıktan sonra koridorun ışığını yakmadan mutfağa doğru gidip mutfağın lambasını yaktı ve elindeki poşetleri buzdolabının önüne bıraktı. Salona geçip yerde duran abajuru yakarak hemen yanındaki sallanan saldalyeye oturdu. Elindeki zarfı merakla yırtarak açtı. İçinden el yazısıyla yazılmış bir mektup çıktı. Altında imza olmayan mektubu okumaya başladı. Mektubun ortalarında bir yerde durup derin bir nefes aldı ve dolan gözlerindeki yaşlar boşalmasın diye burnunu çektikten sonra okumaya devam etti. Mektubu bitirdikten sonra aynı şekilde katlayarak zarfa geri koydu ve yerinden kalktı. Yatak odasına giderek dolabın üst rafında duran küçük valizini çıkardı ve eşyalarını özenle katlayıp valize yerleştirdi. Mektubu komodinin üzerinde bırakıp valizini aldı. Bütün ışıkları kapayarak sakince ayakkabılarını giydi. Kapının önünde durup son bir kez arkasına baktı ve evden çıktı.

Yosef arabadan inerken evin ışıklarının yanmadığını fark edince oldukça meraklandı. Eve çıkarken bir yandan da Lusin'i arıyordu fakat Lusin'in telefonu kapalıydı. Daha da telaşlanan Yosef evin kapısını uzun zamandır ilk defa anahtarıyla açtı. Salona giderek ışıkları yaktı ve her şeyin normal olduğuna emin olana kadar salonu inceledi. Daha sonra koridora yöneldi ve buzdolabının önünde duran poşetleri fark etti. Mutfağa girerek ışıkları yaktı. Mutfağı da bir süre inceledikten sonra banyo da dahil sırayla evin bütün odalarına baktı. Lusin'in evde olmadığına emin olduktan sonra tekrar telefonu alıp Lusin'i aradı. Telefonu yine kapalıydı. İyice telaşlanmaya başlayan Yosef, ne yapacağını bilemez halde evin içinde dolanıyordu. Bir süre beklemeye karar verip üzerindekileri değiştirmek için yatak odasına gitti. Tam gömleğini çıkarmak üzereydi ki komodinin üzerinde duran zarfı fark etti. Yanına gidip zarfı eline aldı ve arkasını çevirdi. Üzerinde Lusin'in adını gören Yosef bir an için okuyup okumamakta kararsız kaldı fakat merakına yenik düşerek zarfın içindeki mektubu çıkardı. "Sevgili Küçük Kız Lusin" diye başlıyordu mektup. Altına bakıp imza olmadığını fark etti ve okumaya devam etti.

Sevgili Küçük Kız Lusin,
Sana bu mektubu oldukça dost bir üslupla yazmak için büyük çaba sarf edeceğim. Yine de kırıcı olursam şimdiden bunun için özür dilerim. Biliyorum ve duyuyorum ki Yosef'le büyük ve mutlu bir aşk yaşıyorsunuz. Dilerim mutluluğunuz bir ömür sürer. Fakat bilmen gerekir ki Yosef'in ilgisini bir ömür boyu üzerinde tutmak için bazı tavsiyelere ihtiyacın var. Öncelikle bir ablan olarak söylemeliyim ki Yosef gibi maymun iştahlı bir adamı ömür boyu aşık tutmak imkansız denebilecek kadar zor bir şey. Eminim ki seni çok seviyordur, çünkü o herkesi çok sever. Yani genel olarak insanlara karşı müthiş sevgi duyan bir adamdır. Bunu, senin onun için özel olmadığını vurgulamak için söylemiyorum fakat eğri oturup doğru konuşalım; o herkesi çok sevebilir. Sana kendini özel hissettirdiğine hiç şüphem yok, zira zamanında ben de kendimi onun tek gerçek aşkı gibi hissetme yanılgısına düşmüştüm. Ta ki, beni kızkardeşimle aldatana kadar. Yine de, o gerçekten çok iyi biri. Belki de dünyanın en iyi adamı olabilir. Biz sadece onunla birbirimize pek de uyumlu değildik ve zaten bu yüzden de ayrılmamız en doğru karardı. Halihazırda beni aldatmamış olsaydı da ayrılmamız kaçınılmazdı. Fakat onun hala çok iyi biri olduğunu ve gerçekten onu çok sevdiğimi söylemeden edemeyeceğim.

Sevgili Lusin, onu en az benim kadar seveceğine ve hiç şüphesiz en az benim kadar sevileceğine eminim fakat Yosef'in ilgisini uzun süre üzerinde tutmak hiç tahmin edemeyeceğin kadar zor. Kararlı ve sabırlı olursan, bir gün hayallerine kavuşacağına eminim. Sana tavsiyem onu pek fazla kendi haline bırakmaman olacaktır. Ki sen de takdir edersin ki, herkesi seven adamların, sevdikleri herkesle de sevişebilme olasılığı yüksek bir ihtimaldir. Henüz hala senden başka biriyle sevişmediğine eminsen, bundan sonrası için de hazırlıklı olmalı ve onu Mecnun gibi aşık etmelisin. Bunlarla savaşacak gücün yoksa yolun başından dönmeni  tavsiye eder ve yaşayacağın pişmanlıkların büyük olmaması için şimdiden vazgeçmenin yerinde olacağını söylemek isterim.

Sevgilerimle.

Yosef okuduklarının şokunu üzerinden atmak için yavaşça yatağa oturdu. Elinde tuttuğu mektuba dalıp gitmişti. Böylesine adi bir mektubu kim yazmış olabilirdi? Aklına tek bir isim geliyordu fakat Patil'in neden böyle bir mektup yazma gereği hissettiğine de bir cevap bulamıyordu. Üstelik Lusin'in bu mektubu okuyup kendisini terk etmiş olma olasılığı üzerine düşünmeyi kesinlikle reddediyordu. Lusin isimsiz bir mektupta yazılanları ciddiye alıp evden gitmiş olamazdı. En azından bir açıklama yapması gerekirdi. Öfkeyle yerinden kalkıp elindeki mektubu buruşturarak tekrar komodinin üzerine bıraktı ve dolabın kapağını açarak Lusin'in eşyalarına baktı. En sevdiği beyaz hırkasının ve pembe çiçekli kazağının olmadığını görünce gitmiş olabileceğini iyiden iyiye düşünmeye başladı. Dolabın diğer kapağını da açarak küçük beyaz valizinin yerinde olmadığını görünce gittiğine tamamen emin oldu. Yutkunarak kapattı dolabın kapağını. Yatağa doğru yürüyerek olduğu yere çöküp kaldı. Hiçbir şey düşünemiyordu. Keşke bu akşam yemeğe gitmeseydim diye mırıldanıyordu kendi kendine. Ne yapacağını bilemez bir halde evin içinde dolanmaya başladı. Nihayet ceketini alarak evden çıktı. Lusin'in babasının evine doğru arabayı sürerken bir yandan da kapıyı açan babasına ya da  büyük annesine ne söyleyeceğini düşünüyordu. Eve vardığında arabayı apartmanın önüne park ederek bir süre öylece oturdu ve ne yapması gerektiğini düşündü. Beyni durmuş gibi hissediyordu. Kimden geldiği bile belli olmayan, tamamen yalanlarla dolu bir mektup yüzünden terk edilmiş olma ihtimali Yosef'i deliye döndürüyordu. Arabadan inip apartmana doğru yürüdü. Üzerinde sadece soyadlarının yazılı olduğu zile basarak kapının açılmasını bekledi. Kısa bir sessizlikten sonra apartman kapısının kilidi büyük bir gürültüyle açıldı ve Yosef içeri girerek merdivenleri çıkmaya başladı. Evlerinin bulunduğu kata geldiğinde Lusin'in babasının kapının önünde dikildiğini görünce heyecanlandı.

-İyi akşamlar efendim, Lusin evde mi acaba?
-Yoo. Burda değil. Birlikte kalmıyor muydunuz siz?
-Evet birlikte kalıyorduk da.. işten eve döndüğümde onu evde bulamadım ve telefonuna da ulaşamıyorum. Buraya gelmiş olabileceğini düşündüm.
-Buraya gelmedi. Bir sorun mu var?
-Yok hayır, hiçbir sorun yok. Bir arkadaşına gitmiş olmalı. Muhtemelen şarjı bitmiştir.
-İçeri gel, bir şeyler iç.
-Teşekkür ederim, ben eve döneyim. Lusin gelirse merak eder.
-Peki.
-İyi akşamlar.

Yosef, büyük bir hayal kırıklığıyla, çıktığı merdivenleri geri indi. Arabaya binip bir süre öylece oturdu. Lusin'in nereye gitmiş olabileceğini düşünüyordu. İçinde belli belirsiz bir öfke de hissediyordu. Bir açıklama yapmasına fırsat vermeden, okuduğu bir mektuba inanarak evden gitmesini kabullenemiyordu. Çaresizce arabayı çalıştırıp eve geri döndü. Evin kapısını bir umutla açıp "Lusin?" diye seslendi ama hiçbir karşılık alamayınca aynı hayal kırıklığıyla içeri girip kapıyı kapattı. Evde tekrar ne yapacağını bilemez halde birkaç kez dolandıktan sonra salona gidip yeşil üçlü kanepeye uzandı. Lusin'in dönmesini beklerken orada uyuyakaldı.

Lusin ne o gece, ne de bir sonraki gecelerde eve döndü.

Ertesi gün Lusin'in çalıştığı işyerine giden Yosef, işe de gitmediğini duyunca daha da merak edip endişelenmeye başladı. Gerçekten ne yapması gerektiği konusunda en ufak bir fikri bile yoktu. İçinde derin bir üzüntü ve o kadar da derin olmayan bir öfkeden başka hiçbir şey hissedemiyordu. Lusin'in arkadaşlarını tek tek arayarak haber alıp almadıklarını sordu. Kimsenin Lusin'den haberi yoktu fakat herkes yavaş yavaş onun iyi olup olmadığını merak etmeye başlamıştı. Günler geçtikçe Yosef terk edildiğine daha çok emin oluyor ve dayanılmaz bir acı yaşıyordu. Babasını tekrar arayıp Lusin'i sormaya cesaret edemiyordu fakat her akşam iş çıkışı ilk iş evlerinin önüne giderek Lusin'in bir ihtimal gelmesini bekliyordu. Her akşam saatler süren bekleyişinin ardından çaresiz eve dönüyor ve yattığı kanepede uyuyakalıyordu.

Yaşamak artık Yosef için bir eziyete dönüşmüştü. Umutsuz bekleyişi hiçbir zaman bitmeyecek gibi hissediyordu. İşten artan zamanlarını resim yaparak ve alkol tüketerek geçiriyordu. Bütün yaşama sevincini Lusin'in gidişiyle kaybetmişti. Onu bu kadar severken, onun hiçbir açıklama yapma gereği bile hissetmeden çekip gitmesini affedemiyordu. Bu yüzden daha da çok içiyordu ve daha siyah resimler yapıyordu.

Artık Lusin'in döneceğine dair umutları yavaş yavaş yok oluyordu.