2 Şubat 2014 Pazar

hoşgeldin küçük kız.



Yosef, işten eve döndüğünde, marketten aldığı poşetleri mutfağa bırakıp isteksizce banyoya yürüdü. Küvetin tıpasını takarak sıcak su musluğunu sonuna kadar, soğuk su musluğunu iki tur açıp mutfağa geri döndü. Yere bıraktığı poşetler boşaltılıp buzdolabına yerleştirilmişti. Bir an duraksayıp poşetleri ne zaman boşalttığını anımsamaya çalıştı. Üzerinde fazla düşünmeden banyoya girdi.

Yosef artık hiçbir şeye şaşırmıyor ve heyecanlanmıyordu. Lusin'in evi terk edişinin ardından bir ölü gibi etrafta dolanmaya başlamıştı. Ne kimseyle konuşuyor ne de kimsenin gözlerinin içine bakıyordu. Öyle ki artık iş yerindeki diğer çalışanlar bile Yosef'e selam vermez olmuştu. Onun bu durumu, bütün ofis çalışanları için biraz daha konuşup işi asmaya yarayan bir malzemeydi. Yosef'i gördüklerinde fısıldaşmalar başlıyor, birbirlerine kaç göz işaretleriyle Yosef'i gösteriyorlardı. Fakat bu durum Yosef'in umrunda değildi. Sabah mesai saatinde ofise gelip önüne yığılan bütün dosyalarla işini bitirdikten sonra, sessizce montunu giyer ve mesai bitiminden 5 dakika sonra ofisi terk ederdi.

Sıcak küvetin içinde gözlerini tavana dikip seyretmeye başladı. Hiçbir şey düşünemiyordu. Neden kafasının bu denli boş olduğunu düşünürken tavandaki bir çatlağa gözü takıldı. Çatlak gittikçe ilerliyordu. Hayal görüp görmediğini anlamak için gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. O anda evin duvarları büyük bir sarsıntıyla çatlamaya başladı. Hemen küvetten çıkıp mavi bornozunu giydi ve yatak odasına doğru koştu. Telaşla üzerine bir pantolon geçirip kapıya yöneldi. Evin duvarları Yosef'in arkasından çökmeye başladı. Kapıyı çekip çıktıktan sonra yıkılmak üzere olan merdivenlerden hızla inerek sokağa çıktı. Sokaktan geçen küçük bir kız çocuğu durup uzun uzun Yosef'i seyretti. Bir an için kızla gözgöze geldikten sonra kafasını eğerek kendine baktı. Üzerinde bir pantolon dışında hiçbir şey yoktu. Çıplak ayaklarıyla ıslak yerlere bastığı için dışarıdan tuhaf görünüyor olabilirdi fakat biraz sonra apartman çöktüğünde neden o halde sokağa fırladığını açıklamasına gerek kalmayacaktı. Kafasını kaldırıp binaya baktı. Binada gözle görülür hiçbir çatlak ya da sarsıntı yoktu.

"Yosef.. Yosef.. Bu banyonun hali ne? Yosef!"

Birden kendine geldi. Apartmanın giriş merdivenlerine oturmuş soğuktan titriyordu. Önce ayakkabısız çıplak ayaklarına, daha sonra karşı kaldırıma oturmuş kendisini seyreden küçük kız çocuğuna baktı. Yerinden kalkarak apartman kapısını açtı. Küçük kız tek hamlede yanına gelip onunla birlikte apartmana girdi. Yosef hiçbir şey söylemeden merdivenleri çıkmaya başladı. Kız asansöre yönelip gözden kayboldu. Yavaşça merdivenleri çıkarken bir yandan da kaç basamak çıktığını sayıyordu. 37.basamağa geldiğinde durdu. Lusin evi terk edeli tam 37 gün olmuştu. 37 gün boyunca Lusin'den tek bir haber bile alamamıştı. Ne nerede olduğunu biliyordu ne de yaşadığına emindi. O kadar canı yanıyordu ki, gözlerinde biriken yaşları elinin tersiyle silip merdivene oturdu. Küçük kız da yanına. Apartmanın ışığı sönene kadar hiç konuşmadılar. Yosef ani bir hareketle yerinden kalktığında ışık tekrar yandı. Küçük kız gitmişti. Merdivenleri hızlıca çıkıp kapının önüne geldi. Arkasına dönüp merdivenlere ve apartmanın duvarlarına baktı. Yine hayal gördüğünü düşünüp kapıyı açtı. Kapıyı kapatmak için arkasını döndüğünde hemen kapının önünde dikilmiş kendisine bakan küçük kız çocuğunu gördü. Bir süre gözlerinin içine baktıktan sonra banyodan gelen su sesini duyup koştu. Açık bıraktığı su küvetten taşmış ve bütün banyonun zeminini kaplamıştı. Musluğu telaşla kapattı. Banyo dolabında katlı duran mavi bornozuna uzun uzun baktı. Evin kapısını açık unuttuğunu hatırlayıp kapatmak için gittiğinde kapının kapalı olduğunu gördü. Küçük kızın hala orada olup olmadığını görmek için kapıyı tekrar açıp baktı fakat kız gitmişti. Mutfağa girdi. Market poşetlerinin bıraktığı yerde durduğunu görünce kendi kendine söylenerek poşetleri dolaba yerleştirdi.

Salona gidip üçlü yeşil kanepeye uzandı. Sokak lambasının aydınlattığı salonda uykuya dalarak sabaha kadar aralıksız uyudu. Lusin gittiğinden beri aralıksız uyuduğu ilk geceydi. Sabah telefon sesiyle uyandı. Gözlerini açıp telefonun çaldığına emin olmak için bir süre bekledi. Telefon tekrar çalınca isteksizce yerinden kalkıp telefona doğru yürüdü. Bir kez daha çalmasını bekledikten sonra ahizeyi kaldırarak "Evet" dedi. Lusin'den artık umudunu kestiği için çalan telefonlara heyecanlanmayı çoktan bırakmıştı fakat karşıdan bir cevap alamayınca kalp atışları hızlanmaya başladı. "Alo?" dedi daha yüksek bir ses tonuyla. "Alo? Kimsiniz?" Hiçbir cevap alamamıştı yine. "Lusin?" dedi soru sorarmış gibi vurgulayarak, heyecanla. Telefonun kapanma sesinin ardından bir süre daha ahizeyi kulağında tutup sonra hayal kırıklığıyla telefonu kapattı. Öylece olduğu yere çakılıp kaldı. Elleri adeta buz kütlesine dönüşmüştü. Telefonun başında tam 12 dakika boyunca ayakta dikildikten sonra ahizeyi kaldırıp şirketi aradı. Otomatik santralde genel müdürün dahili numarasını tuşlayarak beklemeye başladı.

-Alo?
-Kamer Bey, iyi günler. Ben Yosef.
-Günaydın Yosef. Saatten haberin var mı senin?
-Ben işe gelmeyeceğimi söylemek için aramıştım.
-Beni saat 11'de arayıp işe gelmeyeceğini mi bildiriyorsun? Gelmediğini görebiliyorum zaten. Umarım geçerli bir sebebin vardır.
-Evet.
-...
-İstifa ediyorum.

Yosef telefonu genel müdürünün yüzüne kapatarak kendine kahve hazırlamak için mutfağa gitti. Dolaptan bardak çıkarırken telefon tekrar çalmaya başladı. Kamer Bey'in, yaptığı saygısızlığın hesabını sormak için geri aradığını düşünerek hiç oralı olmadı. Kaynayan suyu iki kaşık kahve koyduğu bardağa boşaltırken telefon sustu. Çekmeceden çay kaşığı alıp kahvesini karıştırırken cama doğru yürüdü. Telefon yine ısrarla çalmaya başladı. Bir an Kamer Bey'in kendisini cep telefonundan aramasının daha mantıklı olduğunu düşünüp elindeki bardağı masanın üzerine bırakarak salona doğru koştu. Telefonu telaşla açtı fakat hiçbir şey söylemeden beklemeye başladı. Karşı tarafın da aynı şeyi yaptığını fark edince derin bir nefes alıp "Lusin!" dedi. Bu sefer telefon yüzüne kapanmadı. Karşısındaki telefonun ucunda beklemeye devam ediyordu. "Konuş benimle. Ne olur konuş. Lusin sen misin? Lütfen.. Yalvarıyorum konuş." Birkaç saniye sonra telefon yine yüzüne kapandı. Yanında duran küçük kıza bakarak "Hoşgeldin" dedi. Kız önce konuşmadı, sonra boğazını temizleyerek "Hoşgeldim" dedi. Yosef mutfağa giderek soğuyan kahvesini aldı ve tuvalinin başına geçerek küçük kızın resmini çizmeye başladı.

Uyandığında kız da, resim de orada değildi.