5 Aralık 2014 Cuma

Kendimi anlama kılavuzu.

Acaba bundan 5 yıl sonra nerede olacağım? Nasıl düşüneceğim? Hayatım, sevdiklerim, sevmediklerim, hobilerim, fikirlerim, umutlarım, hedeflerim ne alemde olacak? Düşünüyorum da bundan 5 yıl önce şu an burada ve bu şekilde olacağımı hiç öngöremezdim. Kesinlikle bambaşka hayallerim, bambaşka planlarım ve bambaşka hedeflerim vardı. Bi kere Türkiye'de yaşama fikri hiçbir zaman aklımın ucundan bile geçmiyordu. Tek hedefim bu ülkeyi terk etmekti. Bu yüzden aşçılık okudum. Milli takıma girip yurtdışına gidebilmek için. Neresi olursa. Fark etmiyordu o zamanlar benim için. Ama şimdi düşünüyorum da, ailemi bırakıp yurtdışına gitme fikri beni inanılmaz korkutuyor. Ankara'ya gelerek bile çok aptalca bir tercih yaptığımı düşünüyorum. Onları çok özlüyorum. Bir an önce İstanbul'a dönmek istiyorum artık. Buraya gelmem en başından beri hataydı. Hayatımı değiştirmeye o kadar odaklanmıştım ki, bunu İstanbul'da kalarak başarabileceğime inanmıyordum. Evet, hayatım değişti. Doğru. Ama şimdi "Ee, bu muydu yani?" diyorum. Arkamda bırakmak istediklerimin hepsini bıraktım, unutmak istediğim her şeyi unuttum; ama bir düşünce sürekli kafamın içinde dolanıp duruyor.

Ben pes ettim.

Savaşmadım. Kaçtım. Baş edemeyeceğimi düşündüğüm için o an en doğru kararın bu olduğuna inandım belki de; ama kaçtım işte. Bütün hayatımı, evimi, ailemi, arkadaşlarımı, sevdiğim barları, gittiğim çay bahçelerini, yürümekten keyif aldığım sahilleri bırakıp kaçtım. Aşık olduğum şehri terk ettim. Aşık olduğum adamla birlikte.

Hiç bilmediğim bir şehirde, hiç tanımadığım insanların arasında kendime sıfırdan bir dünya yarattım. Buraya ait olamadım hiçbir zaman. İşin kötü tarafı, artık oraya da ait değilim.

Ankara'ya gelmekle çok büyük bir hata yaptım ve şu anda bunun pişmanlığını hissediyorum. Pişmanım evet. Zamanı geri döndürmenin bir yolu olsaydı, gelmezdim. Ama yapacak bir şey yok işte bu konuda. Hatamı sahipleniyor ve kendimi bağışlıyorum.

İnsan geçmişine bakıp da "Ne kadar da aptalmışım" demiyorsa hiçbir ilerleme kaydedememiştir zaten. Olduğu yerde sayıyordur. Kendini geliştirdiğinin ve olgunlaştığının kanıtıdır bu. Ama sanırım hiçbir zaman tam anlamıyla olgun olamayacağız. Geçmişteki halimize göre olgun olmayı başarsak da, geleceğe göre hep aptal kalacağız.

"Bundan 5 yıl sonra nerede ve ne halde olacağım?" diye bu yüzden soruyorum kendime.

Eskiden insanlarla hiç iletişim kurmazdım. Uzun yıllar böyle devam etti bu. Sonra insanları kandırmanın çok kolay olduğunu keşfettim. Birinin iyi niyetini suistimal etmek dünyadaki en kolay işlerden biriydi. Zevk vermiyordu bu yüzden. Ben daha da ileri giderek kendimi kandırmanın yöntemini buldum. İşte bu zor ve zahmetli bir süreçti. Üstelik kalıcı da olmuyordu. Kendine defalarca kez telkinde bulunarak zihnine ektiğin tohum, beynin tarafından yabancı olarak algılanıyor ve kabul edilmiyordu. Çok zordu bir tohumu büyütmek. Ama sonunda bunu yapmayı başarmıştım. Neye inanmak istiyorsam, ona inanmayı ve inancımı sarsacak her karşıt fikri yoksaymayı.

Bu yüzden bir şeylere anlam yüklemekte üzerime tanımam. Tabi bu hem yapıcı, aynı zamanda hem de yıkıcı bir şeye dönüşebiliyor zamanla. Mesela bir insanı aslında hiç olmadığı biri gibi görüyorum. Kafamdaki "mükemmel insan" modeline uyması için fazladan eklemeler yapıyorum zihnimdeki yansımasına. Yerin dibindekini göğün en tepesine çıkarıyorum kafamın içinde. İşte bu muhteşem bir kendini kandırma yöntemi. Aslında durup düşündüğümde, onun o kadar da muhteşem biri olmadığını biliyorum. Birilerinin uyarmasına, tutup silkelemesine falan da ihtiyacım yok. Gerçeği görmezden geliyorum sadece. Onu sevdiğime inandırıyorum. Karşımdakini inandırmak sıkıntı değil de, ben bir de kendimi inandırıyorum buna. İşte sıkıntı da tam bu noktada başlıyor. Sonra bir durup bakıyorum kendime, "Ne yapıyorum ben?" diye soruyorum. Kendi kurduğum dünyayı yine kendi nefesimle tek üflemede yerle bir ediyorum. Haa yıkılması da o kadar mühim değil de, ben bir de o yıkıntıların altında kalıyorum.

İstanbul'a dönmeliyim.