25 Mart 2015 Çarşamba

"Daha kaç vücut gerekli benim seni unutmama?"

İnsanlara kendini anlatmaktan vazgeçmiş bir adam, çok yorgun bir adamdır. Kaslarında laktik asit biriktiği için hissettiği yorgunluktan bahsetmiyorum. Yaşamaktan yorulmuştur, yaşadıklarından.. O yüzden seviyorum soru sormayan insanları. Merak etmemek kadar asil bir davranış yok. Sadece anlatıldığı kadarını dinlemek, başka soru sormamak, "anlatmak istese anlatır zaten" diyebilecek kadar kalın ve düz olmak. Hep incelik kurtaracak değil ruhumuzu, bazen de vurdumduymazlıktır işin püf noktası. Yorgun insanlar, sevmezler çok soru soranları. Hayattaki en büyük işkencedir çünkü karşındaki insana kendini anlatmaya çalışmak.

Bazen biri çıkıyor karşıma; böyle heyecanlı, umutlu. Hızlı konuşur genelde böyle insanlar. Cümleleri hep yarım kalmış gibidir. Sanki birkaç şey daha söylemek istiyormuş da ayıp olmasın diye susmuş gibi. O son nefeslerini yutarlar hep. Kendilerini anlatırlar; arkadaşlarını, ailelerini, çocukluklarını. Anlattıklarının ilgini çektiğini belli edecek tepkiler beklerler senden. Sonra hep konuyu sana getirirler. Çok soru sorarlar ve kısa cevaplarından tatmin olmazlar. Böyle insanların yanında kendini bir ucube gibi hissetmen muhtemeldir. Seni zoraki bir samimiyete ve sohbete iterler. Konuşmak zorunda hissedersin. Aklındaki milyonlarca düşünceyi kovup, mantıklı cümleler kurmak için ekstra bir çaba sarf edersin.

Ben kimseyi tanımak istemiyorum. Kimse hakkında, ondan nefret etmeme yetecek kadar çok şey bilmek istemiyorum.

Misal bir adam görmüşüm; çok beğenmişim. Düşünsene, istediğim şeyi hayal edebilirim. Onu kafamda istediğim gibi şekillendirebilirim. İstediğim karakteri biçip oturturum üstüne. Ses tonunu bile kendim hayal edebilirim lan. Neden gidip tanımak isteyeyim ki onu? Hakkında öğreneceğim her yeni bilgi, kafamda yarattığım o kusursuz hayalden bir şeyler alıp götürecek. Sonunda çıplak ve çirkin gerçekler kalacak. Boktan ilişkiler, saçma sapan ve birilerinden daha önce mutlaka duymuş olduğun konuşmalar.. Hiçbir şey yeni değil ki. Hiç kimse yeni biri değil. Dünyadaki herkesle daha önce bir yerlerde bir şekilde tanışmışız gibi. Hiçbir şey şaşırtmıyor artık beni. Hiç kimse etkilemiyor. Sürekli dönüp duran, bitince tekrar başa dönen 45'lik plak gibi hayat. Yeni bir şarkı yok. Ezberden konuşuyor herkes. Nasıl oluyor da oluyor bilmiyorum ama oluyor işte. Ya film repliklerini ezberliyorlar, ya okudukları kitapların özetini çıkarıyorlar, ya da birileri gece uyurken giyecekleri kıyafetleri, konuşacakları cümleleri, yaşayacakları olayları kulaklarına fısıldıyor. Ama işte herkese aynı şeyi fısıldıyor. Çok sıkıldım birbirinin aynısı olan insanlardan. Sürekli birbirini tekrarlayan olaylardan. Yani bu hayatta ufak tefek farklılıkları saymazsak gerçekten hiç kimse, hiçbir şey kendi başına buyruk, rastlantısal bir yol izlemiyor. Her şey ve herkes belli bir yörüngeye hapsolmuş durumda. Buna ben de dahilim. Bu yüzden, en farklı olana merakım.

Sanırım hayattan çok sıkıldım. İçimde zerre kadar heyecan hissetmiyorum. Hiçbir konuda. Kimyasalların oluşturduğu serotonin boşluğunu, endorfinle bastırmaya çalışıyorum spor yaparak. En azından her gün 3-5 kilometre koşmayı alışkanlık haline getirdim. Antrenmanlar zaten çok ağır geçiyor ama onun dışında evde de çalışıyorum kendi kendime. Bir şeye tutunacaksam, en azından sağlıklı bir şeye tutunayım.

Bir de kendimi aşık olmamaya öyle bir programlamışım ki, normal zamanda koskocaman mutluluk yaşatacak olaylarda ancak tebessüm edebiliyorum. Etrafıma çizdiğim çemberin çapını her geçen gün daha da büyütüyormuşum gibi hissediyorum. Çemberin içine girmeye çalışanın vay haline. Şu sıralar ikili ilişkilere bakış açım, Sibel Kekilli pornolarından öteye gitmiyor. Ben böyle bir tavır takındıkça da kader yine dalga geçer gibi "Duygularımla oynadın, beni kullandın" triplerine giren erkekler çıkarıyor karşıma. Siz kızlara yapınca oh ne âla! Siktir ordan pezevenk!

Halet-i ruhiyem iç güveysinden hallice işte. Hiçbir şeye üzülmüyor, hiçbir şeye kızmıyorum. Ama aynı zamanda hiçbir şeye sevinmiyorum da. Bir tek, biri var ki.. O gülünce; saç diplerimden, parmak uçlarıma doğru yayılan bir sıcaklık hissediyorum. Hepsi bu. Nabzım bile hızlanmıyor.

Çok güzel gülüyor.
Konuşsa bütün büyüsü bozulacak oysa.