23 Haziran 2018 Cumartesi

Valium.

"Platon’un Mağara İstiaresi’ne karşılık, ben de Kuyu İstiaresi’ni yazdım: doğdukları andan itibaren düşen insanların, yanlarından hızla geçen fırsatlara veya başka insanlara tutunup tırmanmalarını ve bunu sadece doğdukları andaki yüksekliklerine erişebilmek için yaptıklarını anlattım."

Hayattan büyük beklentileri olan insanları hep küçümsemişimdir. Küçümsememin sebebi hayattan beklentilerinin olması değil, bunları nasıl elde edemediklerini anlamamamdan dolayı. İnsanın bu hayatta isteyip de yapamayacağı hiçbir şey olmadığına inanıyorum. "İstiyorum ama yapamam" cümlesi, en iyi ihtimalle bir bahanedir. Potansiyelinin farkında olmayan, kişiliği toplum tarafından baştırılmış insanların özgüvenlerine zarar vermemek adına uydurduğu bir bahane..

"Her şeyi düşünebilir, her şeyi hayal edebilir, ancak sadece seçtiklerini gerçekleştirebilirsin."

Benimse  hiçbir beklentim yok hayattan. Koskoca bir HİÇ.

Yaşamak o kadar basit bir eylem, kendini anlamak öylesine güç ki; sıfır beklenti, maksimum mutluluk demektir. Şaşırmama şaşırmak bile mutluluktur benim için. Her şeye şaşırabilen insanları kıskanıyorum.

Nasıl böyle bir insana dönüştüğümü hatırlamaya çalışıyorum bazen. En son ne zaman gerçekten teslim olduğumu.. Üzerimdeki kalın zırhı giymeden çok daha öncesinde neye benzediğimi hatırlamıyorum.

Bu bir çeşit kendimden intikam alma yöntemim aslında. Farkındayım.
Farkında olduğum daha birçok şey gibi bunu da umursamıyorum. Bu durum nasıl oluyor da insanların ilgisini çekebiliyor? Hiçbir şeyi umursamamayı başarabilmek.. Oysa ben bir şeyleri umursamak için ölesiye bir istek duyuyorum. En azından herhangi bir duygunun varlığına inanabilmek için. Bir keresinde bir psikiyatrist benim duyguları tanımadığımı söylemişti. Yani duyguları tanımadığım için, tanımlayamıyordum da. Bunu yaşadığım acıyı yok saymak için kendi kendime geliştirdiğimi söylüyordu. Durum bundan ibaretse, kendime çok kızarım. Kendi kendime geliştirdiğim bir savunma mekanizmasını nasıl oluyordu da kendi isteğimle devredışı bırakamıyordum?

Beni seven herkesi duvarlarımın dışında bıraktım. Sevmeyenlerle orgazm olmak daha kolaydı. Aradığım şeyi asla bulamayacağıma o kadar ikna etmiştim ki kendimi, artık arama ihtiyacı bile hissetmiyordum.

Bu noktaya nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Böyle bir insana ne zaman dönüştüğümü bilmiyorum. Ama dün gibi hatırladığım bir şey var ki; bir zamanlar mutluluğa inanıyordum. Hangi zaman dilimindeydi, hangi hayatımdaydı, içimdeki yüzlerce kişiden hangisi mutluydu hatırlamasam da; inandığımı hatırlıyorum. Mutluluğa inanıyordum.

Oysa;

"Bilmek ve inanmak aynı şey değildir. Bilen birinin, artık inanmaya ihtiyacı kalmamıştır."