4 Temmuz 2018 Çarşamba

Uyuyunca geçer.

“Hissedilerek söylenenler yalnız gelmezler. Önlerinde ve arkalarında bir sürü anlamsız cümle olur. Önemli olan hepsini elekten geçirip doğru olanları bulmaktır."

"Sensiz olamam" cümlesinden çok daha anlamlıdır "sensiz olmak istemiyorum" cümlesi. Birinde çaresizlik, acizlik; diğerinde kesin bir yargı var. Kendinden emin olma durumu, ne istediğini tam olarak bilme söz konusu.

Sensiz olmakla ilgili hiçbir düşünce yoktu oysa benim kafamda. Geldin oturdun yanıma, en sevdiğim içkiyi getirmişsin. Yanında en sevdiğim cips. Sana bakarken, aklımda "sensiz olmak istemiyorum" demek istediğim bir başkası.. Ben onsuz olmak istemediğim adamlara bile bunu söylemedim oysa.

Öyle umutlusun ki, midem bulanıyor.

"Anlat tek gecelik nasıl olur" minvalinde bir şeyler zırvalayan bir şarkı göndermişsin bana. Açıp dinlemedim. Yalan söyleyemem. Aslında kafamdaki bu değildi. Ama o saçma sapan, ayakları yere basmayan, çocukça sevincini görünce midem kasıldı. İçimdeki yüzlerce kötü karakterden biri esir aldı benliğimi. Sırf kalbini kırmak için durmadan konuştu bütün gece boyunca. Ben değildim o cümleleri kuran, ama tüm söylediklerinin arkasındayım. Şu anda hayal kırıklığına uğraman, ileride uğrayacağın hayal kırıklığından daha hafif olacaktır diye düşündüm; senin için.. Yani yine her şey senin iyiliğin için. Sen iyi ol, iyi kal diye ben kötüyüm. Hikayenin kötü kahramanı benim yani. Ve ayrıca seninle evcilik oynayacak ruh halinde de değildim. Yanımda uyumana bile tahammül edemezdim, üzgünüm.

Birkaç beddua etmişsin. İnançlı biri olsam kalbim kırılırdı. Hatta inançlı biri olsam "Köpeklerin duası kabul olsa gökten kemik yağardı" falan diye cevap verirdim sana. Ya da "Duanla mı yaşıyoruz, bedduanla ölelim" gibi Bağcılar jargonuyla bir mesaj bile atabilirdim varoşluğun dibine vurup. Ama hiçbir cevap yazmadım.

Tesadüfen bir kadın tanıdım bugün. Küçükken annesinin cinsel tacizlerine maruz kalmış. Seks bağımlısı. Çoklu kişilik bozukluğu var. Bilimsel adıyla Disosiyatif Kimlik Bozukluğu. Annesi tarafından cinsel istismara uğramış bir kız çocuğunu ilk defa duydum. Ama oturup ağladık birlikte. Bir sokak fahişesine benziyor. Her yeri estetikli. O kadar mide bulandırıcı görünüyordu ki, ancak yaşadığı hayatı anlayıp gözlerinin içine bakarak onun ruhunu görebilen kişiler ne kadar güzel olduğunu fark edebilirdi. Ruhunu gördüm. Çırılçıplak ruhunu gördüm gözlerinin içine bakınca. Öyle çok istedim ki ona sarılmayı, içime sokabilmeyi, içine girebilmeyi, onunla bir bütün olabilmeyi. 16 tane kişiliği varmış. Baş edemediğini söyledi. Hepsinin de birer adı var. Yorucu olmalı. Benim bir tanesi dışında hiçbirinin adı yok. İnsan iyileşmiyor. Sadece içindeki kişilikleri kontrol edebilmeyi öğreniyor en fazla. Önceden senden izinsiz seni ele geçirebiliyorken, sonrasında sadece sen izin verdiğinde ortaya çıkmalarını sağlayabiliyorsun. Bütün mesele bundan ibaret. Ve her vak'a bir deneysel çalışma hala. Bu yüzden psikiyatristler inatla bu hastalığı internetten araştırmanı istemiyorlar. Etkilenme diye okuduklarından.

Ne çok konuştum.
Bilirsin söylemek isteyip de söyleyemediğim cümleler biriktiğinde bu kadar çok konuşurum alakasız konulardan.

Birkaç gündür keyifsizim. Sana yaşattığım acıyla ilgili hiçbir şey hissedemiyorum. Vicdan ağacımda tek bir yaprak bile kımıldamıyor. Sakinleştiricilerin etkisinden diyorum kendi kendime. Yoksa insanlığımdan çok mu şey kaybettim senden sonra, senin yüzünden?

Baktım uzun uzun yüzüne, düşündüm o kadar da uzun olmayan bir süre yeniden; o kadar aptalsın ki, nefes almanın bile oksijen israfı olduğuna inanıyorum. Ben zeki adamları da terk ettim oysa. Ama kimseden utanmadım. En çirkinini bile utanmadım hayatıma soktuğum için. Sen bambaşka bir şeysin. Anlatmak istiyorum. Sıkılana kadar konuşmak istiyorum bu konuyla ilgili. Gözlerinin içine baka baka nasıl bu kadar aptal olabildiğini sormak istiyorum sana. Ama yapamıyorum.

Yapamadım.

O vicdan ağacım vardı işte sulayıp yeşerttiğim. Kesemedim onun dek bir dalını bile. Kıyamadım.

Oysa yıllar önce yapmıştım bu kötülüğü de bir başkasına. Öyle ağır cümleler kurmuştum ki, hayatı boyunca bir daha kimseden böyle iğrenç laflar duyduğunu sanmıyorum. Özgüvenini öyle yerle bir etmiş, öyle acımasız cümlelerle kanatmıştım ki yüreğini; bana özür dileme fırsatı verdiğinde bile karşısına geçip özür dilememiştim. Üstelik hiçbir vicdan azabı da duymamıştım bu konuda uzun süre. Beni affettiğini söyleyene kadar üzerinde düşünmemiştim bile. İyileşmeye çalışırken gelmişti birkaç kez aklıma. O ve ondan önce kimin canını yaktıysam.. Her gece yatmadan önce mütemadiyen özür diledim onlardan gözlerimi kapatıp. Umarım affetmemişlerdir! Şimdi biri 33, diğeri 35 yaşında iki güzel kadın. İkisinin de hayatında hiç kimse olmadı benden sonra. Bunun ağırlığı bile kamburumu çıkarmaya yetiyorken, bir de seninkini üstlenemem.

Keşke okusan. Keşke anlasan senden bahsettiğimi.
İşte o kadar aptalsın ki,
okusan bile üzerine alınmazsın yazdıklarımı.

Birkaç gündür telefonum ısrarla aranıyor tanımadığım numaralar tarafından. Ben de ısrarla açmıyorum. Beni tanıyan biri olsa, rehberimde kayıtlı olmayan numaraları açmadığımı bilirdi zaten. Merak bile duymuyorum kimin aradığına dair. Ama hayatımda merak ettiğim biri var. Herkesi delicesine bezdirmeye çalışırken, herkesin sabrını son damlasına kadar zorlarken; onunla öylesine uysalım ki meydan okuma gereği bile duymuyorum. Bana meydan okumasını isterken herkesin, o öylesine doğal meydan okumuyor ki, sanırsın ilkokuldaki iki sıra arkadaşıyız. Hiç zorlanmadan iletişim kurabilmek, yormadan, yorulmadan anlaşabilmek, yanında huzurlu hissetmek öyle iyi geliyor ki huzursuz ruhuma. Gülüşü aklıma gelince, geçmişimi yakmak istiyorum.

İşte bütün bu boş yere kurulmuş cümleler, sadece bir önceki cümleyi yazıp, yüksek sesle okuyabilmek içindi.

Tek bir cümleyle de anlatabilirdim oysa:
"özlediğim biri var.."

Ve konunun seninle hiçbir ilgisi yok.